Yitirdiğimiz canları, genç fidanları anmak, acımızı
paylaşmak bile yasak bu
ülkede...
İktidar karşımıza çıkıyor...
Yasaklar koyuyor önümüze.
Sessiz çığlıklar arasında
yürüyoruz İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de...
Yüreğimizin derinliğine acı çökmüş, hüzün.
Hastane odaları, ağır
yaralılar, Damla, Ayşe, Nurettin...
Karacaahmet’te, Ümraniye’de bir yazgıyı fotoğraflarla
bölüşüyoruz.
Roboski’de paramparça olmuş kaçakçı çocukların
bedenleri, Hakkâri’de şehit düşen
Mehmetlerimiz, polislerimiz...
Haziran Direnişi’ni anacağım
günlerde Suruç’ta canlı bomba, onlarca
gencimizin katledilmesi...
Birkaç gün sonra Ceylanpınar’da ayrı odalarda
uyuyan iki polisimizin alçakça öldürülmesi.
Zaman böyle akıp gidiyor işte...
Sistematik olarak katlediliyorlar kirli sömürü
düzenine karşı çıkanlar...
Çocuklar, bizim çocuklarımız...
Toplumun bir bölümü bu katliamları, bombalı tuzakları
görmüyor.
Alıştıra alıştıra,
ayrıştıra ayrıştıra bu hale
geldik.
Umursamıyoruz!
Bitip tükenmeyen
bir şiddet ikliminde
olu