Sen yaşarken ölürsün, hayatın sesini
duyduğunda, ilkyaz geldiğinde, kışın tam ortasında kar
yağarken...
Sen giyimin kuşamın için ölürsün Yalova’da öğretmenim, sen HES
eyleminde,“cebir, şiddet” vali beyin
buyruğu...
Sen Soma’da ölürsün, fidanım,
emekçim...
Bir başkası ölmüş derin vadilerde bu kez, sen bin kez
ölürsün!
Yalova’da ölümünü, kılık kıyafeti gerekçe olarak
gösterenler, 2011 seçimleri öncesi
Hopa’da emekli
öğretmen Metin Lokumcu’nun
ölümüne alkış tutanlar...
O da “terörist” olarak yaftalanmıştı
değil mi?
Sonra Hopa’dan başlayıp Ankara’ya dek uzanan
gözaltılar, tutuklamalar...
Ölürsün sen emekçim, öğretmenim, genç arkadaşım...
Kibrin, cebrin kabirleri yan yana dizilmiş, tıpkı Soma’da olduğu
gibi.
Aşağılanma, yok sayma, tepeleme, baskı, şiddet ve
yıldırma...
Dışlanma, ayrışma!
Maddi ve manevi şiddet!
Neyi yazayım, neleri anlatayım
bu kirli, kahrolası
düzende...
Küçük görmek, üstten bakmak, alçak dağları babasının, yüksek
dağları kendisinin yarattığını sanmak, ilahi
bir güç olarak ortalıkta
dolaşmak.
Ey imanlı kişi, nasıl bir muhafazakârlık
bu?.. Çalmak, çırpmak, kasaları doldurmak...
Cebreden vali beye, “öğretmenin eceli gelmiş” diyerek
teşekkür.
Ah şu köle düzeni!
Alçaklığın böylesi görülmemiştir
daha!
Hiç bitmese, koltuktan ölene dek inmese, hısım, akraba, eş, dost
yese...