Şafağın sökmesine yakın saatler...
Uykum kaçtı bir türlü uyuyamıyorum...
Bir ara odamın penceresini açtım, gökyüzüne baktım...
Yeni doğan bir ışıltıya asılmış gözbebeğini gördüm. Işığın ve
gölgem arasında hiçbir fark kalmadığını anladım o an.
Varlığın en derin parçalarında, hayata dair tarifsiz acıları,
umutları sararmış bir kareli deftere yazdığım yıllara doğru
yolculuğa çıktım.
Adliye önünde Can Dündar’a yapılan silahlı saldırıyı, Dilek
Dündar’ın gözü pek davranışını, tetikçinin yakasına nasıl
yapıştığını bir kez daha anımsadım.
Gazeteye geldiklerinde sarıldım o güzel kadının, Can’ın karısı,
Ege’nin annesi Dilek’in boynuna.
Can yazısında anlattı, kahramanlık madalyasını(!) karısı Dilek’e
verdi...
Ben gün ağarmadan önce bilgisayarımın başına geçmiş, hayatın derin
sularında kürek çekmeye başlamıştım.
Aslı Gül ve Erdem Gül, sevginin tomurcuklanması gibi sessizliğin
soluğunu üflüyorlardı o gece beşinci katta.
Yeni doğan bir ışıltıya açılmış gözbebekleri, yarının ötesinde
kalan bir başlangıçın resmini çiziyorlardı özgürlük için...
Deltaların aralıklı vuruşları, Can ve Erdem için suç yaratıldığını
anlatmalıydı.
Örgüt, casusluk arayanlar gerçek habere 5 yıl 10 ay ceza
vermişti...
Akın Atalay’ın söylediği gibi Türkiye’de aklımızla alay eden bir
hukuk sistemi artık hayatımızın içindeydi.
Temel hak ve özgürlükler, halkın bilgi edinmesi, gazetecilik
tarihin çöplüğüne atılıyordu gözlerimizin önünde...
Adı “Adalet Sarayı”ydı diyordu Akın Atalay ve ekliyordu bu
yaşananlar karşısında:
“Buranın kapısında Adalet Sarayı” yazıyor ama burası mahkeme
binası. Mahkemeler de saray mahkemelerine dönüştürülüyor...
***
Bugün Anneler Günü...
18 yıl önce yazdığım bir yazı, gün ışımaya başladığında masamın
üzerinde duruyordu...
Acıları, hüzünleri, gözaltıları, işkenceleri, hapislik günlerini
anlatmışım...
Bugün yine sevda çiçekleri topluyorum anneler için...
Eski fotoğraflar, yiten anılar, sakladığımız düşler.
Gün ışımaya başladı ben düşünürken...
Güney rüzgârlarıyla Çukurova’ya iniyorum. Fırat, Dicle’nin
kıyısında soluk alıp veriyorum... Dersim’de, Hakkâri’de hayata
merhaba deyip İzmir’de imbatla uyanıyorum.