Yıl: 1926…Yer: Trabzon’un Kavaklı Meydanı Ortaokulu…
Birinci sınıfın kapısı açılır ve Mustafa Kemal
Atatürk görülür. Yanında ünlü din
adamlarından Tevfik Hoca
vardır.
Hoca’ya “Buyurunuz” diye
yol gösterir.
Hoca, “Önce siz buyrun
paşam” diye saygıyla eğilir. Ama Atatürk kabul
etmez, diğer konuklarla birlikte içeri girerler.
Dersin konusu “Sireti
Nebi ve
Kuran”dır.
Atatürk bir öğrencinin Kuran okumasını ister. Bu görev de
daha sonra öğretmen olacak olan Hakkı
Okan’a düşer. Atatürk dinler ve okunan
suredeki “Semiübasir” sözcüğünün “tecvit”teki
anlamını sorar.
Mustafa Kemal ardından Vasıf Hoca’ya
döner. “İnşirah Suresi”ni
okumasını ve yorumlamasını rica eder. Ama Hoca, sıra yoruma
geldiğinde ezilir büzülür, yüzü renkten renge
girer:
“Yanımda yorum kitabı yok.”
Atatürk’ün kaşları çatılır…
Der ki:
“Birkaç satırlık bir sureyi
yorumlamak için, yorum
kitabına ne gerek
var.”
Atatürk, sureyi tecvit kurallarına uyarak kendisi okur.
Herkesin anlayacağı duru bir Türkçeyle yorumlar ve Vasıf Hoca’ya
yanlışlık yapıp yapmadığını sorar…
Hoca mutlu ve hayrandır:
“Siz Tanrı’nın ulusumuza
armağan ettiği eşsiz bir
öndersiniz…”
Olay ilginç ve anlamlı…
Bu olayı Ahmet Taner
Kışlalı alçak bir terör
saldırısında ölmeden bir yıl
önce 1 Ekim
1998 yılında
yazmıştı.
Olayın anlatıldığı belgeleri ise Feridun
Tokalp, Ahmet Taner Kışlalı’ya
göndermişti.
Son günlerde Atatürk heykellerine dönük saldırılar ivme
kazanıyor.
Mustafa Kemal Kuran’ı da iyi biliyor, dinimizi
de... Gerçek din
adamlarına saygı duyuyor; onlarda
da saygı uyandırıyordu.
Atatürk laiklik ilkesini oluştururken çok duyarlı davrandı.
Dinlerin toprağın derinliklerine kök salmış toplumsal kurumlar
olduğunu göz önünde tuttu.
Hz. Muhammed’in “İnsanlar, dokumacı
tarağının dişleri gibi birbirlerine
eşittirler.
Beyaz zenciden;
Arap, Arap
olmayandan daha
üstün değildir.
Bir insanı bir başka insandan üstün
yapan bilim ve eğitimdir”
Ve…