Bütün tarihin ve yaşadığımız acıların, hayatın varoluşunu
anlayabilmek, eşitsiz gelişmeleri görebilmek gerekir...
Hayatın atlasında sevgiyi, sevgisizliği,
sömürüyü, hukuksuzluğu bir arada yaşamak çok zor.
Bombayla kopan
parmaklar, çatışmalar, savaş,
göç...
Elbet avuçlarımızın
içinden uçup giden
yaşam!
Şöyle bir yazı okumuştum, 30 yıl kadar önce:
“Saatin akrebine baktığımız zaman, akrep hareketsiz gibi gelir
bize. Fakat bir iki saat sonra akrebin yer değiştirdiğini
görürüz.
İnsanların hayatında da böyle olur. Çevremizdeki, hatta
kendimizdeki değişikliğin çoğu zaman farkında olmayız.
Tarihin akrebi bize hareketsiz gibi görünür...”
Oysa akrep ve yelkovan
birlikte yol alır gece gündüz,
dur durak bilmeden.
Evinin önünde pusu kurulup kalleşçe
öldürülen polis de, uzman çavuş da,
Diyarbakır’da çarşıda karısıyla alışveriş
yapan astsubay da, tuzaklı mayında şehit
düşen Mehmetler de bu toprakların
çocuklarıdır, derin vadilerde etkisiz hale
getirilengençler de...
Bunca ölümler, acılar, akan kan, gözyaşı...
Ayrı ayrı çağları yaşayan insanlar gibiyiz, bombayla kopan
parmakların içinizi acıtan öyküsünü dinlerken...
Birisi kendi ölülerini, öteki kendi ölülerini
kutsarken, yoksul
evlerde çığlıklar
yükseliyor.
Tarihin içinden, yaşanmış, yaşadığımız acılar
fışkırıyor...
Oysa dünya değişiyor...
Değişmeyen bizim vicdanımız!