Acının, şiddetin, sömürünün,
yağmanın, talanın,
yalanın!
Vurgunun, soygunun! Hırsızlığın!
Bunları ister yan yana koyun ister üst üste,
o acıyı bal
eyleyin isterseniz hayatın yaşanmış
sayfalarında...
Başınızı göğe kaldırın bakın
uzun uzun...
Çocuklara bakın, gençlere, o eski
ya da
yeni fotoğraflara...
Gökdelen
inşaatlarının bilmem
kaçıncı katından toprağa
çakılan asansörde ölen
işçilere...
Talan edilen ormanlarımıza, sevginin boy verdiği ovalara,
ırgatlara, çocukgelinlere.
Bir ağıt daha çok şey midir aslında, bizi mi anlatır, bir çiçeğin
soluşunu mu yoksa gülüşünü mü, çoktan unuttuk değil mi?
Kobani’de, Tunus’ta, Kuveyt’te
Şii camisinde...
Yüzlerce ölü, yüzlerce yaralı.
Ve hayat denilen o akarsu, özlem, aşk...
Ey şair, hepsi senin
anlattığın gibi, bir düş ormanında saklı varımız yoğumuz.
O duru sabahlar, çiçek kokuları...
Geceleri rüzgârın
içinde
saklanan tırtıllar,
bak yine amansız bir yağmur bulutu...
Üşüyen bir çocuk ve
elinde zamanın fotoğrafı...
O yağma düzeni, silah
tüccarları, yüzsüz
siyasetçiler.
Bir yanda merhametsizlik zinciri, öte yanda havamız, sularımız,
denizlerimiz, dağlarımız...
Soygun, vurgun, talan!
Yanıyor
Ortadoğu; çocuklar, kadınlar, erkekler,
yaşlılar, gençler ölüyor... Laik rejimin bölgedeki tek devleti
Tunus’un turizm merkezi Suse’de iki turistik
oteleköktendinci
terör örgütleri saldırıyor...