Kuytu çan kulelerinde gözlerin rüzgârı getirir bana.
Gözlerinde bir giz yanar Antonio
Machado’nun bitmez tükenmez ışığında...
Bir donmuş güneş ellerinde yükselir eylül sabahında. Bir mor
menekşe benim düşlerimi büyütür senin yüreğinde.
Clement Marot, hüküm süren o eski zamanlardan
uzanır patırtılı bir dünyaya kıskanç ve barbarca. Jose
Marti mavide ve uzakta arar sevdayı cömert dudakları
bulmak için...
Sis basmış ve sular iyice yükselmiş midir?
Zaman Li-Po’nun bekleyişindedir...
Der ki:
“Açılması güç bir kilit gibidir çatılmış kaşlarım / Her gece
gölgesi gelir diye düşümde, / Yarısını ona ayırıyorum üstümdeki
yorganın...”
Odanın içi bomboş ve yine kaçıp gitmişsin!..
Ben, derin uğultusunu duyuyorum çıktığın yolculukların.
Diyorum ki:
“Benden selam söyle Aleksandros
Matsas’a...” O saatte ellerinde yıldızlar ve deniz
kabukları olmalı; gözlerinde suların serin karanlığı...
Gözlerini açtığın zaman önce ben karşılamak isterim seni!..
Önce boynundan öpmek, kulaklarını okşamak, saçlarını taramak en
büyük tutku benim için... Sonra oturup konuşmak
seninle baş başa dertleşmek en büyük dileğim...
Vladimir Mayakovski’yi birlikte okumak, birlikte
haykırmak geceye karşı...
Biliyor musun, hiç söyledim mi sana, anımsıyor musun şu
dizeleri: