43 yıl önceydi... Yemyeşil bir vadiden geçip
dağların yamaçlarında kurulan Sason’a vardığımızda
akşam olmuştu.
Tütün piyasası zamanıydı...
Çevremizde çocuklar vardı. Onlar büyüklerle
birlikte, gelen konukları izliyordu.
Bakışları ürkekti...
O yıllar sık sık Güneydoğu’ya
gider, Silvan’da “Cenanların”,
Lice’de “çocukların”,
Sason’da “tütün ağalarının” öyküsünü
anlatırdım.
O gece Sason’da dönemin Gümrük ve Tekel Bakanı
Mahmut Türkmenoğlu, Tekel Genel Müdürü
Orhan Özet ve tütün eksperleriyle birlikte o
hüzünlü insanlarla konuşmuştuk geç saatlere dek.
Ne zaman yağmur yağsa içime hüzün bulutu
düşer...
Geçmişi anımsarım...
Silvan’da Cenanları sömüren
Kepoğlu Mahmut Ağa’nın 1983 öncesi Adalet Partisi’nden, 1983’te
ANAP’tan milletvekili seçildiğini, kendi çıkarlarını nasıl koruyup
kolladığını düşünürüm.
Malabadi Köprüsü’ndeki siyah
saçlı, kara gözlü çocuklar yüreklerin tahta evciklerle donandığı
akşamın gölgelerini oluşturur.
Lice’de karlı bir kış sabahı,
90 yaşındaki bir ihtiyarın 1976
yılında “solcu” suçlamasıyla gözaltına alınıp
tutuklandığı aklıma gelir aradan yıllar geçse
de...
Yaşam kendi acılarını içinde
topluyor. Umutlar bembeyaz bulutları başımızın
üzerinde biriktiriyor.
Yorgun ve uykusuz gözler...
Uçurtmalarını, topaçlarını yitiren
çocuklar.
Akşamın ilerlemiş saatlerinde kavşaklarda
kâğıt mendil satan küçük yaşta
Suriyeli bebeler...
***
Lice’den, Bismil’den, Kulp’tan, Şırnak’tan
kopup gelen fırtınanın Dicle’nin bulanık sularında
ay ışığını delip geçmesi gibi bir şey
bu.
Boşalan köyler ve mezralar...
Oralardan büyük kentlere başlayan göç
dalgası...
Önce PKK, sonra
Hizbullah vahşeti...
O çocukların, gençlerin Hakkâri’de çöplükte
yiyecek ararken patlayan bombayla paramparça oluşları; yüreği insan
sevgisiyle atan Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar
Okkan’ın katledilişi; gözyaşı, acı, hüzün
yumağı.
Yalnızlığın ve umutsuzluğun buzdan çetelesi
içinde geçmiş zaman mevsimlerinin kirletilmesi...
Yoksulluk alın yazısı mıdır?
Yoksulluk yaşam biçimi midir?