Bir toplum yakın tarihiyle yüzleşmekten korkarsa o ülkede temel hak ve özgürlüklerden, sevgiden, barıştan, kardeşlikten söz edilemez...
Önce tarihle yüzleşecek, hesaplaşacak, özeleştiri yapacaksın!
Tarihin kanlı sayfalarını yırtıp atmayacaksın!
Mustafa Kemal’in emperyalist devletlere karşı bağımsızlık savaşını nasıl verdiğini, hangi koşullar içinde 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak bastığını, Sivas ve Erzurum kongrelerini hangi amaçla yaptığını bileceksin.
Avrupa’nın “reform” aşamasından nasıl geçtiğini, “uyanış” ve “aydınlanma” dönemlerinin yol haritasını anlayıp kavrayacaksın.
Bir katliamı, kıyımı, soykırımı...
Adı ne olursa olsun aynı coğrafyada yaşayan farklı etnik, dinsel kimliği olan insanların birbirlerini boğazlamasını şovenist bir bakışla değerlendirmeyeceksin.
Eğer insansan ve vicdan sahibiysen tüm kıyımlara karşı çıkacaksın, evirip çevirip kıvırmayacaksın...
1915 yılında yaşananlar ortak acıdır, hüzündür!
Bu ortak acıyı dillendirirken, derin milliyetçi duygulardan arınmamız gerekir.
Çünkü 100 yıl bir yakın tarihtir ve bu yakın tarih salt Anadolu coğrafyasında değil, Avrupa’da da kanlı bir süreci içerir.
Bugün Hıristiyan ortaçağı Avrupa’da çoktan aşıldı; Atatürk, Doğu’da İslam ortaçağını yırtmak için Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdu...
Gerçeği söylemek gerekirse o karanlıktan tam anlamıyla kurtulup aydınlık göğe ulaşamadık!