Yağmur dindi, gök maviyle buluştu...
Hava gelip giden fırtınayla doluyor, mavileşen
tepelerin üzerinde bir bıldırcın sürüsü geçiyor...
Bir sıkıntı büyüyor içimde, bir başkaldırı bilinmez sevdaları
topluyor...
O çocukluğumdan kalan fotoğraf ansızın kapımı çalıyor...
İyonya kokan kadınlar, bir İda Dağı masalı,
Akçay’da maden taşıyan vagonlar, sardalyeyi satan
yaşlı balıkçı o fotoğrafın içinde saklı belki...
Gökyüzüne bakıyorum ve susuyorum...
Yırtılan bir ipek sesle sarsılan Cemal Süreya’nın
‘Sevda Sözleri’yle kaçan sevdaların peşinde koşan sanki
benim...
Ya gelecek zamanlar?
Diyorsun ki:
“Sevgili yabancı, bir erginliktir aşk. Ne varki mutluluğun kendisi
değildir. Yine de en büyük kanıtıdır onun, güneş kanıtıdır
aşk...”
Yağmur dindi, gök mavisiyle kucaklaştı...
Güzellik tam sağımda, katı, duygusuz yollarda koşuyordu...
Dedim ki:
“Senin uyuyan yüzündür benim gelecek yaşamım...”
Rene Char, yaban bir güvercinin
türküsünü söylüyor olmalıydı...
Yerimden kalkıp balkona çıktım...
İçimdeki sıkıntı kördüğüm olmuştu...
Yüzünün inceliği benim karanlığımın sevinçle
kapladığı bir rüzgâr bulutu muydu?
Bak ben bunu hiç düşünmemiştim...