Bir mavi akşamın ortasında, derin bir sessizliğin içinde
dolaşıyoruz.
Hayatın akışını görüyoruz o anda. Sorun yumağı içinde
kayboluyoruz.
Hayatımız darbelerle, darbe
girişimleriyle geçti. Demokrasimizi ve
özgürlüklerimizi bir türlü gerçekleştiremedik.
12 Eylül bir darbeydi, 28
Şubat darbeci müdahale, 15/16
Temmuz kanlı bir darbe kalkışması.
Ne istedilerse almışlardı 15/16 Temmuz kanlı kalkışmayı
yapanlar...
O kanlı kalkışmayı yapanlar bu ülkede yıllarca sivil toplum örgütü
olarak görülmüş,dindarlığı kimseye bırakmamış,
okullarıyla, şirketleriyle
hem Türkiye’de hem yurtdışında
büyük itibar görmüştü.
Son 14 yıl içinde o denli büyümüşler, dev adımlarla kuşatmışlardı
güzel yurdumu, öyle kandırmışlardı siyasal
iktidarı, kendilerinin bir hizmet hareketi olduğunu bütün
dünyaya öyle güzel yutturmuşlardı ki, kimse onlara
dokunamıyordu.
Mavi bir akşamın
ortasında, gece kâbuslarını
yaşarken birbirine yapışık evlerden çocuk çığlıkları
duyuyorum.
Duygularım paramparça...
Kuytuluklarda rüzgarın uğultusu, yaşamla ölüm
arasında o ince çizgi, acımasızlık.
Katliamlar, darbeler, mezhep
savaşları, Ortadoğu
cehennemi.
Dışarıda inceden bir yağmur...
Hava buz kesiyor.
Douglas Dunn’un dizelerini anımsamaya
çalışıyorum:
“Ben sende yaşıyorum, sen bende yaşıyorsun...”
Acaba nasıl yaşıyoruz?
İşkence
sonrası Bağdat’ta, Şam’da, Halep’te
çöplüklerde bulunmuş ölü
insanbedenleriyle mi?
Bedenleri paramparça olmuş ölü çocuklarla mı?
Douglas, bir aşkı, sevdayı yaşıyordu karşılıklı, biz ise
ölümü...
***
Bu olup
bitenleri, ABD’nin Irak’ı
işgalinde Sünni-Şii çatışmasında, vahşetin sınır
tanımadığı günleri neden anımsamak istemiyor ve
haykırmıyoruz:
“Savaşa, teröre, katliama hayır!”
Görüntüler, fotoğraflar, iç savaştan kaçış...
Tüm bunlar tarihin anımsanmasını zorlaştırıyordu o
yıllarda.
Bugün o fotoğraf karelerini, görüntüleri
görüyoruz, insanların çaresizliğine
gözlerinde tanık oluyoruz.
ABD cephesinin işgal karelerinde Saddam’ın
heykelinin başının
indirilmesiyleKerkük-Musul ağırlıklı “tapu,
nüfus kayıtlarının” çuvallarla
yakılmalarının bugüne uzanan boyutlarını insanlığın
unutmaması gerekir.
O acıyı...
Gözyaşını...