Geçmişin Türkiye’siyle bugünün Türkiye’si arasında nasıl bir
fark var?
80’li, 90’lı yıllara
baktığımızda önce medya var, gazetecilik var, dürüst gazetecilik
var.
Bugünün
Türkiye’sinde gazetecilik yok. Gazeteci
soru sorar, kendi sorup kendisi yanıtlamaz. Gazeteci herhangi bir
partiye yandaşlık yapmaz.
L. Doğan Tılıç, “Sorular
Sormak” başlıklı yazısında diyor ki:
“Bugünün Türkiye’sinde medyanın bir fotoğrafını
çektiğimizde, o fotoğraf içinde sorunun yerinin ne kadar
az olduğunu görürüz.
Halkın bir partiye oy vereceği seçimler öncesinde bile
medya, liderleri karşılıklı televizyona çıkarıp sorular
soramıyor, onları birbirlerine sorgulatamıyor.
Tartışma programlarının ezici çoğunluğu karşıt fikirlerin
söylendiği değil, aynı fikri savunanların söz
yarıştırdığı programlar.”
Gazeteci Tılıç doğru söylüyor...
1983 seçimlerine ANAP,
MDP ve HP katılmıştı. Turgut
Özal, Necdet Calp, Turgut
Sunalp.
Üç partinin lideri TRT’de soruları yanıtlamıştı. Özal, eski adıyla
Boğaziçi, yeni adıyla 15
Temmuz Şehitler Köprüsü’nü
satacağını söyleyince Calp, sert bir yanıt
vermişti:
“Sattırmam!”
Bu yanıt 1983 seçimlerinde Halkçı Parti’nin
TBMM’ye ana muhalefet partisi olarak girmesini
sağlamıştı.
Aradan 33 yıl geçmiş...
Türkiye’de medyanın
içinde bulunduğu durum bugün
yürekler acısı.
Meslektaşım bu yüzden medyanın fotoğrafını çekmiş ve okurlarına
sunmuş.
Bir
ülkede demokrasi ve özgürlükler ne
denli sınırlıysa, yanıtlar da o denli çoktur.
O yanıtlara doğru dürüst yanıt vermek gerekir karşınızdaki kim
olursa olsun.
Çünkü gazetecinin işi soru
sorup yanıt almaktır.
***