Kin, nefret, intikam
duyguları kabarırken Türk ve Kürt
milliyetçiliği ivme kazanıyor, bu topraklar kanla
sulanıyor...
Kürt siyasal hareketinin bir yol ayrımında ya
da bir
eşikte olduğunu söylemekte
yarar var.
Hareket kanla mı beslenecek, TSK’yle savaşıp
bir amaca mı ulaşacak?
Herkes biliyor
ki, PKK’nin karşısında tankıyla,
uçağıyla güçlü bir ordu var
veTürkiye, Suriye gibi
dağılmış, parçalanmış bir ülke
değil...
Eninde sonunda teslim bayrağını çekecek PKK...
Olan henüz 15-20 yaşlarının arasında olan o Kürt çocuklarına
olacak, her şehit cenazesinde fatura masum ve yoksul
sivil Kürtlere, HDP’ye
kesilecek.
Kürtler, demokratik siyasal mücadele istiyor
aslında, Kandil’i mesken tutanlar ise
kana kan intikam, duygularıyla hareket ediyor kendi çıkarları
için.
HDP iki parçaya bölünmüş. Bir bölümü Kandil’e
bakıyor, diğer tarafı Barzani’ye...
Selahattin Demirtaş’ın yanında kaç kişi var bilmem
ama tüm sorumluluk onun
omuzlarında.
Bir de Kandil, Demirtaş’ın her fırsatta
ayağını çeliyor, HDP’nin Türkiye’nin partisi olmasını açık seçik
istemiyor.
Bu
arada Abdullah Öcalan’ın
adı unutuldu bile. Aydın Engin’in buna
ilişkin saptaması doğru:
“Abdullah Öcalan’ın sözü, AKP’nin savaşa engel
olabilir kaygısıyla bilinçli olarak uyguladığı mutlak
izolasyon yüzünden Türk ve Kürt kamuoyuna
ulaşamıyor.”
Tüm bunlara karşın neredeyse yıllardır
değindiğimiz “yol ayrımı” karşımıza
çıkıyor.
Demokratik mücadele mi yoksa savaş
mı?
Hangisi!