Ürperen bir çiçek, bir gözyaşı, umut ve
umutsuzluk...
Mavi suların dalgaları gibi.
Çocuklarımızın, gençlerimizin, kadınlarımızın
gözlerinde yaşama sevinci var mı?
Bütçesi milyarları aşan Diyanet, internet
sitesinde kocanın tek kelimeyle “Boş ol” demesiyle, eşini
boşayabileceğini açıklıyor.
Peki, ya Cumhuriyetle birlikte kadınlarımızın
kazandığı haklar...
Medeni hukuk, kadın hakları...
***
Okulsuz köyler, gözden ırak yerlerde açılan
kaçak Kuran kursları...
Kör terör, devlet içinde
örgütlü çeteler, laiklik karşıtı
eylemler.
Yağan yağmuru seyrederken mevsimler yanıyor
yüreğimde. 12 Mart’ları, 12
Eylül’leri... Gözaltıları, işkenceleri, hapislik
yıllarımı anımsıyorum.
12 Eylül’den bir gün sonra terörün bir bıçakla
kesilmiş gibi bitmesini...
Bazı arkadaşlarımızın şu sözlerini:
“Askeri darbe yeşil bayrakla
yürüyen dinciler için yapıldı, solculara
dokunmayacaklar!”
1981 yazında başlayan
operasyonları... Gece yarısı evlere yapılan
baskınları...
Ne 12 Mart’ın ne de
12 Eylül’ün hesabını sorabilen
bir kuşak!
Siyasal erk!
Bir türlü değiştirilmeyen Seçim ve Partiler
Yasası!
Benim zaman zaman yükselen çığlığım, haykırışım
tüm askeri darbelerin dincileri, tarikat şeyhlerini değil, bu
ülkenin solcularını, sosyalistlerini,
devrimcilerini, yurtseverlerini,
aydınlarını, gerçek Atatürkçülerini ezdiği
içindir.
Türkiye’de askeri darbeler,
Atatürkçülük ve Cumhuriyet’i
kollamak adına yapılır ve ezilenler solcular, devrimciler,
yurtseverler olur!
Bu gerçekleri göz ardı edemem ben!
Yaşadıklarım bana bunu öğretti!
Acıları, hüzünleri yüreğimde duyumsadım... O
güçsüz ve ışıksız günleri yaşadım...
***
1918’de yapılan o büyük
dönüşümü anlatan kitapları okuyorum son günlerde...
Ulusal Kurtuluş Savaşı’yla
başlayan bağımsızlık yolunun açıldığı günleri yeniden
okuyorum.
1918’den
1940’a uzanan süreç...
Aydınlanma Devrimi’nin adı, “Türk
Devrimi”dir ve sivil-asker her kesimin bundan ders
çıkarması gerekir.
Emperyalist bir saldırıya karşı başarı kazanmak
o denli kolay olmamıştır.
Mustafa Kemal Atatürk ve
arkadaşları kanlarıyla, canlarıyla kurmuşlardır
Cumhuriyeti!
Kuvayi Milliye Hareketi’nin
devrimci ruhunu özümsemeden, Atatürkçü de olunmaz, liberal de,
solcu da, devrimci de.
Mustafa Kemal ve arkadaşları bu ruhla
15 yıl içinde sosyal ve ekonomik devrimi
gerçekleştirdiler.
Server Tanilli’nin “Din
ve Politika” kitabını (Cumhuriyet Kitap) tekrar
tekrar okuyorum...
Cumhuriyet ya da Türk Devrimi, “laik
okul” temellerini atmış, alfabeyi değiştirmişti
1920’lerde. 30’lu yıllarda Halk
Okulları kuruldu. 1932’de Halkevleri yaşama
geçirilip, yurttaş eğitiminde büyük bir sayfa açıldı.
Halkevleri Genel Başkanı Nafi Atuf
Kansu’nun deyişiyle buradaki amaç, Cumhuriyet ilkeleri
doğrultusunda halkı aydınlatmak, ulusal kültürü
geliştirmek, bilimsel çalışmalar;
köylü-aydın, kır-kent ayrımını
azaltmaktı.
Tiyatrodan müziğe, tarihten bilime değin her
alanda bilgili insan yetiştirmekti amaç...
“Türk Devrimi”nin Rus
ve Fransız Devrimi’yle farkı vardı...
Türk Devrimi bir sanayi devrimi değildi. Çünkü
Türkiye’de bir burjuva ve işçi sınıfı yoktu. O nedenle Türkiye’nin
dört bir yanında halk kitaplıkları açıldı...
1940’ta Hasan Âli
Yücel’in bakanlığı döneminde Köy Enstitüleri
açıldı.
Ege’den
Karadeniz’e;
Trakya’dan Güneydoğu’ya ve
Doğu’ya dek Köy Enstitülerinde
kırsal kesimin çocukları okudu.
***