Ateşin sıçradığı yerde bir adam uyuyordu...
O saatlerde susmak rüzgâr çığlığı
gibiydi ve sıkıntılı bir bulutun unutulmuş aşklar bahçesinde
dolaştığı belliydi...
Haydarpaşa Garı’nda o sabah görmüştüm adamı...
Sonbahar önce ağaçlara vurmuştu ilk darbesini, sonra adama!..
Hani, Oktay Rifat’ın “Sonbaharda Buluşma”sı vardır
ya, “bulut urbalar toprak galoşlar giydim”;
Sevdalı, deli; yapraklı yollar gibiydi adam...
Az sonra Eminönü vapuru kalkacaktı...
Adamın gözleri masmaviydi...
Ben, onu uzaktan seyrediyordum...
Eski bir güneşe doğru bakar bir hali vardı uyandığında; zamansız
terk edilişlerden yorgun düşmüştü bakışları...
Dün sabah uyandığımda ateşin sıçradığı yerde uyuyan ve sonra uyanan
adamı anımsadım...
Sonbahar geçmiş, kış
gelmişti...
Yorgun kış bahçelerini anımsadım, tam bir yıl önce mavi gözlü başka
bir adamın Tarabya’da siyah saçlı kadınla
tartıştıklarına tanık olmuştum...
Hüzünlü bir yakarış vardı adamın
gözlerinde...
Kadınsa hiç umursamıyordu!..
Adam, kadının elini tutmuştu tartışma sürerken...
“Sen beni terk etsen de ben senin peşini bırakmayacağım.”
Tam o sırada güneş ve gökyüzü sanki alev alev
yanıyordu...
Bense bir sesle irkilm...