Haziran seçimlerini geride bıraktık, şimdi
bir “güçlü hükümet”i
tartışıyoruz, nasıl olur nasıl kurulur, ortaklık kimle yapılır onu
konuşuyoruz...
Kimimiz heyecanlı, kimimiz rahat...
Ne olursa olsun, memleketin hali böyle, ha o parti ha bu
parti!
Eninde sonunda bir ortaklık kurulacak...
AKP- CHP’yle mi, AKPMHP’yle
mi?
Kimi CHP’liler yerinde duramıyor,
heyecanlanıyor, kırmızı plakalı
araçları düşlüyor.
Düşlesinler bakalım!
Ortak hükümet olasılıkları, AKP’nin
süregelen kibri, tepeden bakma
alışkanlığı, Ak
Saray, Davutoğlu.
Hava bir açıp bir kapıyor zaten siyasette olduğu gibi...
Yazılıp çizilenler, komşuda iç savaş...
Sahi, 7 Haziran seçimlerinin sınıfsal bir mücadelesi var
mıydı?
Sınıfsal bir siyasal parti
olsaydı CHP, solcuları, sosyalistleri, komünistlerikucaklasaydı
acaba neler olurdu?
Olmadı, olamazdı; çünkü CHP sosyal demokrasiyi bile içine
sindirememiş, bu konuda bir çift söz söyleyememiş.
Geçmişte Bülent Ecevit’in
o toplumu ayağa kaldıran
“Toprak işleyenin, su
kullanının” ya da “Ne ezen ne
ezilen, insanca, hakça bir düzen”
bile diyememişti.
CHP, asgari ücret, emekliye zam yapacağını açıklamış, ardından en
azından dört parti aynı sözü vermişti...
AKP yüzde 41’le birinci partiydi ama tek
başına iktidar olamıyordu...
Selahattin Demirtaş’ın şu sözü
gerçekleşmişti:
“Seni başkan yaptırmayacağız...”