Tarihe not düşmek için - 11
Nurettin
Öztürk. 1993- 94 yılı Kayseri İmam Hatip Lisesi Mustafa
Germirli Şubesi mezunu...
Nurettin’in Fethullahçılarla tanışması
lise son sınıfta oluyor. Gittiği bir evde, “ev
imamı” Hamdi Keskin’le tanışıyor...
Sonra neler oluyor...
Nurettin, devlet paralı yurdundan çıkıp, Serhat
Dershanesi’nde bir yıl paralı öğrenci olarak kalıyor.
Nurettin Öztürk öyküsünü şöyle
anlatıyor:
“Yurt müdür yardımcısı, ‘Rusya’da okur
musun?’ diye istekte bulundu. Ben de kabul
ettim. Başkırdistan’daki Serhat firmasının Genel
Müdür Yardımcısı Mehmet Emin
Ataklı’yla tanıştırdı. İşlemlerimi
tamamlayıp Ataklı’yla birlikte Başkırdistan’a gittim.
Serhat firmasının kiralamış olduğu evlerden
birine yerleştirildim. Kaldığımız evlerin kirası
80- 90 dolar olmasına rağmen
biz beş arkadaş kalıyorduk ve kişi başına
40 dolar aylık veriyorduk. Bir yıl
sonra Serhat firması yetkililerinin uygun gördüğü
basın-yayın bölümüne kaydoldum. Okuldan eve
geldiğim zaman hep sorguya çekiliyordum. Ev
imamı, ‘Nerde senin talebelerin? Kaç kişiyi kafaladın? Sadece
okumaya gelmedik, asıl amacımızı unutuyor musun’ diye
soruyordu. Üniversitede de rahat
bırakılmıyordum. Kot pantolon
giymeyeceksin. Yüzde 90’ı
bayan olan üniversitede kızlarla
konuşmayacaksın, müzik dinlemeyeceksin,
saçını Amerikan tıraşı yaptırmayacaksın gibi
yasaklar getirdiler.
Günde 7 kez namaz
kılınacak. Haftada bir,
Fethullah Gülen’e ait
90’lık ses-vaaz kaseti dinlenecek ve
seyredilecek. Pazartesi ve perşembe günleri
oruç tutulacak. Günde 5 sayfa
Kuranıkerim okunacak. Cevşen dedikleri dua bir
günde bitirilecek. Namazlardan sonra
toplu tesbihat yapılacak. Günde bir
saat risale okunacak. Ayrıca diğer
kitaplardan okunacak. Tabii istediğimiz kitabı
okuyamayacağız. Bunlar her gün zorunlu yapılacak
ve kâğıt üzerinde ev imamına teslim edilecek.
Radyo ve televizyon
yasak. Haberler bile spiker bayan olduğu için
seyredilmeyecek.
Artık hiçbir şeye tahammül
edemiyordum. 2. sınıfın sonunda bir başka şehre
veya Türkiye’ye dönmek kararındaydım. Fakat geç
kalmıştım. Pasaportum onlardaydı. Benim adıma
vize aldıklarını, 10 gün içinde
Türkiye’ye geri gönderileceğimi öğrendim. Firma
yetkilisi Usame Ekiz’le görüştüm.
‘Beni neden gönderiyorsunuz?’ dedim. ‘Sen kot pantolon
giyiyorsun, kızlarla konuşuyorsun, Amerikan tıraşı oluyorsun’
dedi. Daha doğrusu ben onların işine
yaramıyordum. Orada kimseyi kafalayıp Nurcu
(Fethullahçı) yapmıyordum.”
***
Eyüp Kayar’ın kendi
deyişiyle “bir gençliğin kırık sekiz yılı”na
gelince...
Şimdi de Eyüp’ü dinliyoruz:
“Bana, Orta Asya’ya, Tacikistan’a
gönderme teklifi yapıldı. FEM Çemberlitaş Şubesi,
Tacikistan’a sevkıyat yapmakla görevlendirilmişti.
Pasaport, vize işlemlerimizi Çağ Eğitim
Hizmetleri adına Kadir Tufan adında
birisi başlattı. Başkırdistan’ın başkenti Ufa’ya
gittik.
Fethullah Gülen cemaatinin
örgütlenmesi aşağı yukarı Türkiye’deki gibiydi. Talebe
evleri, yurtlar, kolejler var. Serhat firmasıyla
oraya götürülen üniversite öğrencilerinin hepsi
cemaatten. Bunlar yurtta, evlerde veya kolejde
belletmen olarak çalışıyorlar. Ayrıca esnaf kolları
da var. Orada bu işi Miras firması yapıyor. Bu firma,
ticaret firması ve ayrıca Saray’ın oradaki
distribütörü. Ayrıca Kayseri esnafından gelen
(Kayseri Başkırdistan’a bakmakla yükümlü himmet
ili) ak paraları bir kez daha aklıyor. Kara paraları
da aklayarak bir kısmını Ufa rehberi Harun
Doğan ile Serhat firmasının Müdürü
Usame Ekiz’e
veriyor.
Gittiğimiz sene 450
dolar, bu sene ise 650 dolar
üniversite parası veriyorduk firmaya. Daha sonra
öğrendik ki bu firma Serhat. Kalınan yurtlar devlet
tarafından bedava olmasına rağmen, evlerin kirası
da 60-100 dolar olmasına rağmen
herkesten 40 dolar para
toplanıyordu.
Biz orada okuyor gibi görünüyorduk
ve aileler böyle biliyordu. Ama bunun haricinde
her şey yaptırılıyordu. Yorgunsun; uyuman kısıtlı. Eve
erken gelme talebe gelecek, eve geç kalma
kesinlikle kot pantolon giyme, yürümene dikkat et,
kızlarla konuşma.
Onların isteğiyle matematik
fakültesine kaydımı yaptırmıştım. Bölüm değiştirme
isteğimi, ‘Ya böyle okursun ya da Türkiye’ye dönersin’
diye reddediyorlardı. Pasaportum onlardaydı.
Bir gün öğrendim ki Türkiye’ye dönmem için vize
işlemlerimi başlatmışlar. Pasaportumu istedim ama
vermediler. Üniversite çıkışında önümüzü kesip zorla
taksiye bindirmeye çalıştılar, yumrukladılar.
Fiili gücüm olmadığı için pasaportumu alamadım.
Kanunsuz olarak mart ayında Türkiye’ye
döndüm.”
***
İki gencin öyküsünü, kendi
anlatımlarından bölümler alarak aktardık
sizlere...
Bu öyküden tüm ana ve babalar ders
almalıdır...
Yoksul ailelerin çocukları işte
böyle kandırılıyor. Fethullahçıların amaçlarının ne
olduğu apaçık ortaya çıkıyor...
Görüldüğü gibi okullarda,
hastanelerde ve toplumun her kesiminde çok sıkı bir
biçimde örgütlenmişler...
Gözden Irak kamplarda, Orta Asya
Türk Cumhuriyetlerinde olup bitenler, “bölge
imamları”yla bir siyasi parti gibi
örgütlenmeler, “ılımlı İslam”ı
savunanları acaba uyandırabilecek mi?
Hiç sanmıyoruz...