Sadece barış istiyoruz, kardeşlik...
Barışı ve kardeşliği hayatımıza
sokacak olan salt bunlarla sınırlı olabilir mi?
Temel
hak ve özgürlükler olmadan,
ne barış ne de kardeşlik gerçekleşir...
Eşitlik ve özgürlük kavramları
hayata geçmezse, barış ve kardeşlik düşten öteye geçemez.
İnsan
hakları, demokrasi, eşitlik hayatın
bir parçası, vazgeçilmezidir.
Çocuklar ölüyor, gençler...
Yüreğimiz kavruluyor, yanıp tutuşuyor bu ölümler
karşısında.
Susmayacağız, haykıracağız hep
birlikte:
“Faşizme geçit yok, ne pahasına olursa olsun!”
Salt Suriye’de 30 bin
çocuk ölürken dünya bu
cinayetleri, katliamları seyrediyor.
Yaşananlar sıradan bir yılgınlık falan değil. Ölümlere alışmış bir
toplum yaratıldı. Ortadoğu halkları birbirini kırmaya
başladı.
Türkiye’deki çocuk ölümlerine karşı
vurdumduymazlığımız cinayetlere, katliamlara alıştığımız
için.
Direncimizi kıran, yaşama sevincimizi elimizden
alan zebanilere inat, umuda
doğru yürüyerek hayata sımsıkı
sarılmak; baskıya, zulme karşı birlikte olmak; yaşama
hakkını, demokrasiyi savunmak birincil görevimiz olmalı.
Özgür basın bu nedenle çok
önemlidir...
Halkın haber alma hakkı elinden alınırsa o toplum karanlığın içine
gömülür.
Yok olur!
Ben gülen çocuk
gözlerini arıyorum parklarda,
bahçelerde, kıyılarda...
Buzul
maviliklerde özgürlüğün resmini
çizen gençleri...
***
İnsanın içini acıtan üzücü, bir o kadar düşündürücü olaylar
yaşanıyor...
Hayatımız “mutlak itaat”le geçti,
siyasetçilerin dayatmasıyla, darbe yasalarıyla.
İşkenceler, zindanlar, faili meçhuller!
Darbe karşıtı görünen, içinde “darbecilik
ruhu”, askeri-sivil “derin milliyetçilik” özlemi
olan nice insan tanıdık.
Faşistler gördük, asmayalım da besleyelim mi,
diyenleri...
Kılcal damarlarına
dek girmiş militer-dayatmacı kültürünü
topluma zorla kabul ettirmek isteyenleri, baskıyı, zulmü!
Kimi hayatta onların, çoğu öldü...
Yalanla, dolanla, dalavereyle ülkeyi yönetenler, hayatımızı
yaşanmaz hale getirmek için bedenlerimizi doğradılar...