Sessizliğin sesiydik, umudun tomurcuklanmış çiçekleri...
Kimi zaman sevda, kimi zaman özlem!
Neden böyle olduk, niçin kör kuyulara yuvarlandık, hayatın karanlık sularına dalmaya kalktık!
Kuşatma altında kentler, terör belası, kardeşliğimizin kin, nefret sarmalındadüşmanlığa dönüşmesi.
Cizre’den Silopi’ye; Iğdır’dan Yüksekova’ya, Tunceli’ye kadar bir ateş çemberi...
Cepheleşme, siyasal rant hesapları...
Barış, birlik, beraberlik, kardeşlik çağrıları, cılız topluluklar...
İçtenlik, güvensizlik, sorgulama...
Tek bir soru:
“Bugünlere tekrar niye döndük?”
Biz bu filmi 90’lı yıllarda görmüştük...
Faili meçhul cinayetleri...
Musa Anter, Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Onat Kutlar, Behçet Cantürk, Vedat Aydın, Mehmet Sincar, Medet Serhat, Ahmet Taner Kışlalı, Savaş Buldan ve daha niceleri...
Türk ve Kürt ayrımı yapmadan...
Alçakça!
Derin devlet, Hizbullah, PKK...
Ölenlerin hepsi ama hepsi bizim insanlarımız, aydınlarımız, yazarlarımız, işadamlarımız...
Yeniden başa mı dönüyoruz?
Uğur Mumcu, Musa Anter cinayetini sorgulamadan, ideolojilerimizi bir kıyıya bırakıp çoğalabilir miyiz?
Gaffar Okkan suikastının ayrıntılarını tartışabilir miyiz?
Henüz iş işten geçmedi!
Ortak yaşamak, ekmeğimizi bölüşmek; hayata sarılmak, aydınlık bir geleceğe yürümek için katılımcı bir örgütlenmeyi gerçekleştirebilir miyiz?