Sonsuzluğun acısı nasıl çekilir, hüznün insanı kahreden
durağanlığı nasıl geçiştirilir bilir misiniz? Derin gölgelerdeki
zaman bir tuhaf yalnızlıktır mevsimlerin ortasında
kaldığınızda...
İşte o saatler acılar duyarsınız yüreğinizde; bir heyecan ve
ardından fırtınadır gelen...
Bir ses işitirsiniz hüznün şairinden...
“Gecenin şarkısı senin olsun ben istemem...” Anlatılmak istenen bir
gülün serüvenidir belki, ölümle başlayan...
Birden her şey derinlerde bir orman...
Böylece suyun dibindeki de yalnızlık...
Gözlerinizi kapatırsınız, bir şeyleri boşaltırsınız
içinizden...
Öpüşlere gömülür o anda evren...
Wolfgang Borchert’den Turgut
Uyar’a; Valeri Petrov’dan Cemal
Süreya’ya dek uzanan sevdanın yarım kalmış izleridir
aranan...
Koyu karanlığın içinden küçük bir yıldız gibi
fırlayan kimdi hiç düşünmemiş, Afyon Garı’nda küçük kızı hiç
anımsamamıştık.
Yoksa elimizde bir erik dalı mı vardı, kan yerine su mu akıyordu
damarlarımızda farkında değildik... Bir yalnızlık içinde mutluluk
bekleyenler çoğunluktaydı; bilinçle kırılmış sevdalar çok
uzaklardaydı...
Şimdi tam sırasıydı Turgut Uyar gibi seslenmenin:
“yazı orda geçirdik kışa gerek kalmadı
safça acemice şarkılar söylendi oyunlar oynandı
sözde sevinç haline getirildi yıllanmış hüzünler
aşklar unutuldu ve bazılarına yeniden başlandı