Yves Montand söylüyordu:
“Le Chant des Partisans”
Odanın içi darmadağınıktı. Televizyonu açtı, son haberleri dinledi.
Polisin bir örgüt evini bastığını öğrendi...
Canı sıkılıyordu, kararsızdı...
Sevdiği erkek çekip gitmişti...
İçini bir hüzün kasırgası kapladı. O anda dışarıya çıkıp
sokaklarda delice dolaşmak istiyordu...
Bir sigara yaktı, bardağındaki içkisini yeniledi... O anda aklına
Özdemir Asaf’ın bir şiiri takıldı:
“Benim söylemek için çırpındığım gecelerde, siz yoktunuz”
Gümüş çerçeveli fotoğrafı eline alıp uzun uzun baktı...
Kendi kendine konuşmaya başladı:
“Gözlerin üşümüş, kirpiklerin titriyor. Telaş içindesin ve her
zamanki gibi konuşmuyorsun.”
Paul Nizan’ın Fesat’ını okuyup
bitirmişti. Kendi yaşamından kesitler toplamıştı kitapta.
Acıları, sevdaları, kaçışları yıllar ötesinden
bugüne taşımıştı...
Ihlamur ağacının altında ilk buluşmaları, devrimciliğin en temel
ilkelerinin ne olduğunu bilmeden girdiği eylemleri
anımsamıştı...
Aynaya baktı... Saçları kırlaşmaya başlamıştı...
Ama güzel olduğuna bir kez daha inandı...
Fesat, masanın üzerinde duruyordu. Kitabın arka kapağına göz
attı...
Şöyle yazıyordu:
“Her kuşağın gençleri yaşlanıyor bir gün, ama gençlik hiçbir zaman
yaşlanmıyor... Babalar ve oğullar, an...