Ellerin üşüyordu biliyorum...
Gözlerin darmadağınıktı geceden
beri...
Git aç kapıyı.
Belki bir ağaç, bir
koru, belki bir bahçe ya da
sihirli bir kent var dışarıda...
Dokun parmaklarınla Miroslav
Holub’a...
Git aç kapıyı.
Bir köpek belki bir şeyler
arıyordur...
Belki bir yüz ya da bir göz veya da resmin;
resmini göreceksin...
Yıldızlar derin bir uykudadır
şimdi...
Gökyüzü mavidir...
Kırmızıya çalan toprak, yeşili uyutan dallar
‘Güz’dür artık...
Git aç kapıyı...
Sis olsa bile dışarıda, dağılır...
Ağlama ne olursun, güzdür bunun adı. Uzakta
Philippe Jaccottet’ın ağır
bulutları ve o hafif yol vardır...
Sözü edilmez bile artık otların arasında su
gibi ilerlemenin...
O saatlerde Octavia Paz’ı
düşün...
Yum gözlerini yitir karanlıkta...
Gözkapakların kırmızı yapraklar altında...
Gömül vızıldasın sesin; düşen sesin halkalarına...
Dudaklar, öpüşler, aşk, her şey
yeniden doğar;
o ölümsüz, o yalın
unutuşta:
gecenin kızlarıdır
yıldızlar...
Git aç kapıyı.
Hiç olmazsa, esinti olur bir
parça...
***
Git aç kapıyı...
Bir delişmen çocuk ağlıyordur tek başına
ormanda; bir genç kız belki güzle çoğalıyordur
uzak kentlerin birinde; bir aşk başlıyordur bilinmez türkülerin
eşliğinde...
Git aç kapıyı...
Uzun uzun bak ağaçlara, kuşlara, çiçeklere,
taşlara, ırmaklara...
Bak tomurcuklar açtı, aşk
çiçeklendi; kokusu, taçyaprakları
ölü...
Gitmek için işte aşka, avlusu tarçın kokan
evlere, o şehirlere; ama nerelere söyle?
Git aç kapıyı...
Belki mavi bir rüzgârdır esen;
bir çığlık, belki bir denizdir konuşan ya da yitirilmiş
aşklar durağında bir kadındır
bekleyen...
Başını göğe kaldır...
Gözlerini yum sımsıkı...
Sonra usulca ağla...
Güzdür az ısıtan güneş,
dalında üşüyen
yaprak...
Yarı aydınlık bir gece düşün...
Bak sessizlik bize göre değil!
Alevlerin alacakaranlığında
yitik mevsim sevdalarını topla;
hüzünleri koy yanına; bizi kışkırtan bakışları sakla...
O son fırtınayı, yağmurları, gök gürültüsünü
düşün...
Ardından Robert Desnos gibi
konuş:
“Seni öyle düşledim ki yitirdim
gerçekliğimi...”
Git aç kapıyı...
Bir aşk yitiyor, bir aşk büyüyor
avuçlarımızda...
Senin mevsimlerin yanıyor yüreğimde, beni
ağırlaştıran çıplak bir ateş...
Beni anlayan Paul Eluard’ın
düşleridir; o çiçeklenmiş sevdalarıdır...
Kapılar tutulmuş
neylersin
Neylersin içerde kalmışız
Yollar kesilmiş
Şehir yenilmiş neylersin
Açlıklar başlamış
Elde silah kalmamış
neylersin
Neylersin karanlık da
bastırmış
Sevişmezsin de neylersin