İnsan olmanın bilinciyle yaşadı hep... Geleceğe ilişkin
düşleri laik, çağdaş eğitimdi...
Bunu başardı, Bakırköy’de “Taş Mektep”i
kurdu...
Kimdi o?
Tarık Akan...
40 yıllık arkadaşımı yitirdim. Bir yiğit
insanı, yüreği sevgi çiçekleriyle bezenmiş Tarık’ı.
Bir ölümün arkasından yazı yazmak zor!
Kafam
karmakarışık anılar denizinde dolaşırken.
Kelimeler beni gecenin kendi yalnızlığına götürürken sade bir
inceliği görüyor gibi oluyorum.
Bunca acımasızlığın orta yerindeyim belki...
Suskun, tedirgin, insanın içini kemiren bir acı.
Ruhunu kara cehalete teslim edenlerin ne
denli çok olduğunu görüyorum sosyal medyada.
Dinci, faşist troller cirit
atıyor:
“Tarık Akan sonunda geberdi...”
Bu utanmazlar din adına yapıyor
bunu...
Alçakça ve düşmanca!
Oysa Tarık’ın aydınlık başı karşı tepede, zeytin ağaçlarının
arasında aydınlanmanın
ışığını saçıyor.
Aşkın, sevdanın... Hayatın içinde kuşlar uçuşuyor gün ağarmaya
yakın.
Sessizliğin içinde bir ses yankılanıyor bir süre sonra:
“Senin umutlarını çalıp götürenler, umutsuzluğun kan
gölünde boğulacaklardır gün geldiğinde.”
Soluksuz o günü bekledi Tarık Akan hayatı boyunca...
Yaşamı kucakladı...
Yurtsever,
gerçek Atatürkçü bir sinema
sanatçısı eğitime verdi kendini.
Dedi ki:
“Umudun var olduğu yerde vicdan ve duygu vardır...”
***
Bir sonbahar sabahında Claros Vadisi’nde zeytin ağaçlarının altında otururken ölüm haberini aldım.