Ölüm haberini pazar sabahı aldım...
Ustam Fikret Otyam’ı
yıllardır yaşadığı Antalya’da yitirmiştik!
Önce bir duraksadım...
Sıcak bir İstanbul sabahıydı. Pencereyi açtım, bahçeye baktım uzun
uzun: Ağaçlara, çiçeklere...
Bir zaman aralığında, toprakla ve onunla bağlaşık deniz,
yukarılarda her yerde derin mavilik, serçeler, ölüme tutsak tüm
gövdelerin, gizemli kapıların gıcırtıları...
Tüm bunlar ölümle yaşam arasında kalan ince çizgilerdi.
O anda bir sesin tınısıyla irkildim...
Fikret Otyam... nasıl anlatabilirdim?
Böyle bir anda kelimeler düğümlenir, sözcüklerin gölgeleri içinde
düşsel bir yolculuk başlar.
Mario Luzi’nin “Son gölgelerdeki derin yaz”
dizeleri Otyam’a yakışırdı aslında...
Kimi zaman Güneydoğu’da Harran Ovası’nda, kimi zaman sarı sıcağın
yaşandığı Çukurova’da, Zonguldak’ta yüzlerce metre
derinlikte.
Kıyıların kırıldığı o nefeste, toprakla bağlaşık deniz, kara elmas
emekçileri, toprakta ölüme aralık ağaç gövdeleri...
Ceylanpınar, Suruç, Silopi...
Kaç kez gitmişti oralara...
Ağrı’da, Hakkâri’de insan olmayı, ağa, şıh baskısını, feodal düzeni
anlatan..
Yüreği insan sevgisiyle dolu bir röportajcı, fotoğrafçıydı o...