Ölümler ülkesinde yaşıyoruz... Hayat damarlarımız koparılıyor hüzünlü ülkemizde...
Aslında gecikmiş bir yazı bu.
Kesip sakladığım tam sayfa gazete haberindeki fotoğraflara baktım önce.
Sıra sıra tabutlar, mezarlar...
Acılı insanların çığlığını duyar gibi oluyorum.
Ateş salt düştüğü yeri değil yaşadığımız toprakları yakıyor...
Size 12 Mayıs günü yaşanan olayı anlatacağım. O ateşin düştüğü yeri, paramparça olmuş bedenleri. Tıpkı Roboski’de olduğu gibi.
Diyarbakır’ın merkez Sur ilçesi kırsalındaki Tanışık Mahallesi Dürümlü mezrasında 12 Mayıs gecesi 15 ton bomba yüklü kamyon PKK tarafından patlatıldı.
Patlama sonucu insanlar öldü...
Ölenlerin bedenleri parça parça olup dağıldı, patlama nedeniyle büyük bir çukur oluştu.
Kimlerin öldüğü belli değildi. Mezrada yaşayan bazı kişiler kayıptı. Patlamada parçalanarak ölenlerin kimliklerinin saptanması içi DNA testi yapıldı.
17 Mayıs günü adları belirlenen 13 kişi toprağa verildi...
13 kişiydi toprağa verilen...
13 tabut toplam 60 kiloydu...
Ölenlerin suçu neydi?
Hepsi yoksul Kürtlerdi...
Siyasetçiler, ülkeyi yönetenler geldi...
Bu bir katliamdı; terörün dini, dili, ırkı yoktu. Bombayı uzaktan kumandayla patlatanlar, o topraklarda doğup büyüyenler...
PKK 15 ton bombayı kamyona yükleyip Diyarbakır’a götürecek, orada büyük bir kanlı eylem gerçekleştirecekti.
İster örgütsel terör olsun, ister devlet terörü hiç fark etmez.
***
Terör bir insanlık suçudur.
Baskıya, şiddete, otoriteye nasıl karşı çıkıyorsak teröre de karşı çıkacağız.
Bu bir insanlık görevidir.
Milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırarak terörü sonlandıramazsınız...
Neredeyse 35 yıldır PKK terörü var, şimdi de başımıza IŞİD belası çıktı...
İkisi birden ülkeyi kan gölüne çeviriyor...
148 milletvekilinin dokunulmazlıklarının kaldırılması, aklımıza 1994’te DEP milletvekilleri Leyla Zana, Orhan Doğan, Hatip Dicle, Sırrı Sakık’ın TBMM’de polis tarafından yaka paça alınıp gözaltına alındıkları günü getiriyor.
Dokunulmazlıkların kaldırılması çözüm oldu mu?