Hidro elektrik santralları (HES) gündeme
geldiğinde birileri karşınıza
çıkar...
HES’leri öve öve bitiremez...
Yok, ithal ettiğimiz elektriği kendi olanaklarımızla üreteceğiz...
Yok, doğalgaz ve kömür kullanarak ürettiğimiz enerjiyi, doğal
kaynakları kullanarak gerçekleştireceğiz...
Yok, ÇED raporları hazırlanacak, verilen
sözleri HES’i kuran şirketler yerine getirecek... Yok, HES’ten
çıkan su yeniden kullanılabilecek, suyun
yapısında bir bozulma olmayacak...
En önemli etken “ucuz
enerji” yutturmacası elbet...
Diyelim ki iki kuruşa ithal ettiğimiz enerjiyi HES’ler çoğalınca
bir kuruş verip kullanacağız.
Yıllardır bu masalları dinliyoruz...
HES’ler en çok Karadeniz’de kuruluyor.
Akarsuyu bol, dağlar,
dereler...
Yapım aşamasında dinamit
patlatılması, ağaçların köklenmesi olağan sayılıyor.
Akarsu yataklarının yönü değiştiriliyor. Molozları firma
yetkilileri kaldırmıyor.
Doğa elden gidiyor!
Kimin umrunda bunlar?
HES su gücüyle çalışır.
Suyun olağan akışını hızlandırmak için dağlar delinerek borular
döşeniyor.
Yıllarca barajların yararları anlatıldı, ülkenin dört bir yanına
barajlar yapıldı.
Binlerce yıllık tarih, kültür suların altında
kaldı...
Bu arada doğanın dengesi bozuldu, Karadeniz
yaylalarına doğru dürüst kar yağmamaya başladı.
HES’ler özellikle Karadeniz’de iklimi etkiledi.
Bunu ben öne sürmüyorum, Karadeniz’de yaşayanlar, bilim insanları,
çevreciler söylüyor.