Gündüzün geceyle buluşan noktasında hoyrat bir kadının
çığlıkları, alev alev yanan alaca bir kuşu andırır...
Bir sevdadır o anda yüreklerde dolaşan...
Zamanın içinde yok olan yalnızlıklar her iklimden şarkıları
söyletir insana...
Seher vakti habersizce gara giren ekspres, yüzlerdeki
korkuyu alıp bir yerlere saklar...
O koskoca Nâzım Hikmet, uçsuz bucaksız donmuş
Kuzey Denizi’nde ışıldakların gölgesinde gibidir...
Bir şiir düşer o anda yasak aşkların geçit
vermeyen ormanında...
Bir kadın gülümser, bir çocuk ağlar...
Kırakof kentinin Kapris Barı’dır
mekân...
Bir koca kişi gülümser bir buluta belli belirsiz... Bir ses
duyulur...
Der ki:
“Sesleniyorum, seni yitirmiş geri dönüyor sesimin yankıları...”
Ayrılık çok kötü bir düştür.
Ayrılık hüznün ırmaklarla buluştuğu
akşamüstüler gibidir...
Büyük korkularla selamlaşan ayrılık “Hoşça kal” dediğinde
avuçlarında bir sıcaklığı saklar...
Gözleri dolar insanın, ağlamak ister...
Bilmem o anda neler geçer yüreğinizden...
Benim bacaklarım sızlar, kulaklarım zonklar...
Bir telefon zilidir çalan, hiç beklemediğiniz saatlerde...
Kadın biraz utangaçtır:
“Kocam evde bu akşam, dışarıya çıkamam...”
Koskoca Nâz...