Acıyı bal eylemiştik, Hasan
Hüseyin Korkmazgil’in dizelerini
zindanlarda okumuş, mevsimleri biz değiştirmiştik, umutlarımızı
çoğaltarak...
Sessizlik bize göre değildi.
Bir çığlık olurduk, yağmur, fırtına, geçmişin izlerinde hayat
olurduk gecenin içinde.
Kuşatılmış sokakları, kentleri bilirdik; aynı
coğrafyada yaşamaktan
mutlu,sevinçleri ortak...
Acılarımızı, kaygılarımızı birbirimize anlatırdık...
Ne oldu bize, neler değişti? Parçalandık,
yarıldık, bilen var mı?
O hendekler niye kazıldı, tuğlalar nasıl
döşendi!
Sokağa çıkma yasağı, tutsak insanlar...
Kim
istemedi bizim kardeşliğimizi?
Sessizlik bize göre değil...
Yıldızlar bize uzanan, gülümseyen, dokunan sevgililerimiz olmadı
uzun zamandır.
Ölümler, acılar, hüzünler...
Hayatın acımasızlığı içinde kan
gölünde yıkandı yıllarca...
Bir sevda, dostluk, kardeşlik, barış, seni, beni, hepimizi,
ormanlar gibi soluyup karanlığın ortasına bıraktı.
Biz unuttuk güzel şeyleri, mavi suların
derinliklerinde, dağların yamaçlarında, vadilerde yaşamayı...
Seven, sevişen her şeyi.
Yıldızlara inat, ormanlara
inat, kuşlara inat, ağaçlara
inat...
Doğan güneşe, gökkuşağına
inat, rüzgâra inat, gülümseyen gökyüzüne
inat...
Reis, kayyum, başkan düzeni, zorbalık, ikiyüzlülük, terör
belası...
İşte böyle bir sarmalın
içindeyiz...
Hukuk devletini tartışmaktan bile korkuyor; adalette eşitliği ve
dürüstlüğü, devletin acımasızlığını, terörün niye ivme kazandığını
tartışmaktan çekiniyoruz...
***
Aydınlanmanın ışığında yürüyoruz...
Mum ışığı gibi bir şey oldu ama olsun, umutlarımızı
tüketmedik henüz...
Zaman saatin akrebini, yelkovanını silse bile hayatın akarsuyu
akıyor hiç durmadan.
Türkiye’ye baktığımızda Marquez’in
Kolombiya’ya, Astruias’ın
Guatemala’ya,Neruda’nın Şili’ye kötülük etmiş
birer “vatan haini” oldukları aklımızdan
geçmez...
Oysa onlar kendi yönetimlerince sevilmeyen, sürgüne gönderilen,
horlanan, toplumdan dışlanmak istenen, işkenceden geçirilen
insanlardır...
Türkiye’nin, yıllarca Nâzım
Hikmet’i “vatan haini, düşman” olarak gördüğü
gibi.
Perşembe günü Can
Dündar ve Erdem Gül’ün
yazılarını okudum ve düşündüm bir süre...
Can ve Erdem’in
boyunlarına “casus” yaftası
asılmıştı.
Yani onlar birer “vatan
haini”ydi...
Oysa
dünya, Can ve Erdem’i
yakından tanımış, destek bildirileri yayımlamış, İtalya’dan
Kanada’ya değin pek çok ülkede televizyon kanallarında tartışma
konusu yapılmıştı...
Gerçek olan yazarın gücünün, baskı
yönetimlerinin çağdışı politikalarını
aşması...