Bir dönem “barış süreci” diyenler, bugün “savaş süreci”nden söz
ederken acaba yurdum insanı ne düşünüyor?
Yurdum insanı günübirlik yaşadığı için, hayatın derinliğini
göremiyor, ölümleri, şehit tabutlarını artık olağan sayıyor.
Kilis’te yaşam nasıl, insanlar ne yapıyor?
Orada da hayatın durduğu, yaşamın farklılaştığını biliyoruz...
Ölüm haberleriyle sarsılıyoruz...
Sağımızda IŞİD, solumuzda PKK...
14 yıldır ülkeyi yöneten iktidar partisi, umutlarımızı yok ederken,
demokrasimizin gerilediğine, temel hak ve özgürlüklerin yok
edildiğine tanık oluyoruz.
Sistem nasıl işliyor laik, demokratik, sosyal, hukuk
devletinde?
Başkanlık sistemi yok, ama var gibi...
Meclis toplanıyor, muhalefet liderleri her salı günü grup
toplantısında konuşuyor...
Aynı sözleri dinliyoruz her hafta.
Başbakan yok, ama başbakan koltuğunda oturan biri var.
Var-yok arasında gidip geliyoruz... Kendi kendime şöyle
diyorum:
“Meclis’e ne gerek var Saray karşımızda dururken...”
Ardından aklıma şu soru geliyor:
“Ülkemizi muhtarlar yönetse daha iyi olmaz mı?”
Yok hükmünde bir Meclis, var hükmünde muhtarlar...
Bundan böyle milletvekili değil muhtar seçelim en iyisi.
Barış nerede barış!
Öldü...
Demokrasimiz bildiğiniz gibi...
Yargı bağımsızlığı!
Haydi canım sen de...
Sistemin egemenleri AB’ye “ben yoluma sen yoluna” diye kafa
tutuyor, aradan birkaç gün geçince rest çektiği AB’den vizelerin
kaldırılması için “olumlu adım” atılmasını istiyor.
Tek adamlık sistem budur işte!
Canın istediğinde “Kardeşim Esad”, canın istemediğinde “Düşmanım
Esed” diyeceksin... Gün gelecek bir başka kardeşin Mursi’yi
unutacaksın.