Bodrum’da kıyıya vuran, kumların
üzerindeki o minik
beden...
Lacivert şortu, kırmızı gömleğiyle yüzüstü yatan
çocuk!
Dünyayı sarsan, insan yüreğini yakan o
fotoğraf gözlerimin önünden gitmiyor üç
gündür...
Suriye’de yaşanan iç savaşı o tek kare
fotoğraf tüm çıplaklığıyla ortaya
koyuyor...
Bir bot, içinde Suriyeli
mülteciler!
Çoluk çocuk doluşmuşlar içine!
Bizim için hiç yabancı olmayan, alıştığımız, Ege sahillerinde
gördüğümüz görüntüler...
Umuda yolculuk!
Masmavi bir akşamın, güneşin battığı
saatlerde; Douglas Dunn’un “Ben
sende yaşıyorum, sen bende
yaşıyorsun” dediği, bir umut
arayışı...
Bir acının, iç çekişin gölgesinde üstelik!
Rengârenk düşlerin duvarlara çizildiği, gecenin içinde bir ten ve
çiçek kokusuyla denize yakın mağaralara dağıldığı o
anda...
Yaşamın tatlı gürültüsü, ölüm
çanları...
Mor bir menekşenin
gözyaşı döktüğü lacivert
atlasın üzerimizi örttüğü kaçışın vadilere yansıması
gibi...
Evet o çocuk, ölü
bedeniyle tarihe not
düşüyor; kıyımların kurbanları arasına geliyor,
Kobane’yi anlatıyor sana...
Sen anlamıyorsun onu...
Bilmiyorsun Suriye’de yaşananları...
Ne zaman ki o fotoğrafı görüyorsun ey
dünya; sen o zaman insanlık dersi vermeye kalkıyorsun...
Çocukların gözlerinde yanan o gizi görmek istemedin,
yıllardır.
Acıyı, hüznü, ölümü, akan
kanı hep yok saydın!