Ellerin üşüyor biliyordum, kirpiklerin, ayakların... Gözlerin
darmadağınık geceden beri. Uykuların bölük
pörçük. Umutların darmadağın.
Git kapıyı aç...
Bir delişmen çocuk ağlıyordur tek başına
ormanda.
Bir genç kız yağan karın altında yürüyordur...
Bir aşk başlıyordur uzak kentlerin
birinde; bilinmez türkülerin eşliğinde.
Bir kış sabahında kendi avuntularının yalnızlığı içindesin.
Tutkuların kördüğüm olduğu saatlerde.
Acılı ve hüzünlü. Umutlarının var olduğu yerde.
Sessiz ve sakin...
Rüzgâra açık evlerimiz, kıran girmesini önlemek için
dünyaya.
Bu yüzden atıyoruz üzerimizden karamsar
ağırlığı. Şiirleri bezemeye aday
o ince kıyım düşüncelerle...
Ve savaş, ve kıran,
ve ölüm yaftalarıyla kuşatılana dek
duyumsayamazlar bu duyguları.
Evlerimizin kapıları gıcırdıyor yağmur yağarken...
***
Bir tanyeri...
Çocukların ağlamaları...
Bu denli yalan, dolan, gözdağı...
Meclis’te şiddet olaylarının odağındaki
tartışma, anayasa oylamasında aksi düşünülemeyecek “gizlilik”
ilkesinin
ihlalinin göstere göstere sergilenmesi.
Haydi git, aç kapıyı...
Yaşananları seyret ve umudun adresini sor bir kez daha.
Uzun uzun bak kuşlara, çiçeklere,
taşlara, denizlere,
ırmaklara, dağlara,
yamaçlara, ağaçlara.
Tomurcukları patlamadı henüz erik ağaçlarının, çiçekleri
açmadı.
Demokrasi, temel
hak, özgürlükler ve yaşama sevinci.
Sen nerede duruyorsun çocuğum!
Gitmek için aşka, avlusu tarçın
kokan evlere, o şehirlere; ama nerelere, haydi
söyle.
Ah o rüzgâra açık evlerimiz...
Ey yaşam ağacı, sensiz olmuyor biliyor musun!