Yüreğimde sessiz akan bir ırmak ve
hüzün...
Buzul mavilerinde bilinmez
bir yolculuğa çıkıyorum...
Eski yazılarım masamın üzerinde duruyor. Onları
karıştırırken o kırık dökük yıllara
gidiyorum...
Gecenin ilerlemiş saatinde Şişli’de
kâğıt mendil satan
çocuklar.
En küçüğü 6, en büyüğü
9... Kızlı-erkekli bir grup...
Araçların arasında dolaşırken görüyorum
onları.
Yıllar öncesine gidiyorum...
Ah benim çocukluğum, yazlık
sinemalarım.
Ne kadar da çok özlemişim.
Yıldızları ve çocukları düşününce dalmışım.
Gecenin ahenkli sessizliğini yaşamak istiyorum.
Yüreğimizde sessiz akan bir
ırmak, gözlerimizde hüzün.
Yaşama ilişkin şeyler yazmak, gülümsemek biraz
olsun. Sevgiyle kucaklamak bu topraklarda yaşayan
herkesi.
Aydınlığı istemeyenlere karşı
çıkmak...
Laikliği savunmak.
Birlik, beraberlik,
kardeşlik.
Bunları düşünürken bir fırtınaya tutulmuş küçük
bir teknede, denizin dalgalarıyla boğuşuyoruz.
Ölümlere alışmış bir toplumuz...
Suruç, Ankara Gar,
Güvenpark metro çıkışı, İstanbul
Beşiktaş, İstanbul Atatürk
Havaalanı... Şehit cenazeleri geliyor
hâlâ...
Hain PKK haince
saldırıyor...
Acıları bal eyliyoruz...
Bunlar yetmezmiş gibi bir de birbirimizi
kırıyor, kısırdöngünün içinden çıkamıyoruz.
***
Arkadaşlarımız 238 gündür özgürlüklerinden
yoksunlar...
Akın Atalay, Murat Sabuncu,
Kadri Gürsel, Güray Öz, Hakan Kara, Turhan
Günay, Musa Kart, Önder Çelik, Bülent
Utku, Mustafa Kemal Güngör, 177
gündür tutuklu Ahmet Şık ve 80 gündür tutuklu olan
Emre İper...
Onlar dimdik ayaktalar...
Dirençliler...
Buradan kocaman bir selam
gönderiyorum ve hepsinin yanaklarından öpüyorum...
Hayatın akışı böyle işte...
Gölgeli gece yarısında yolun
kenarında sanki...
Gözlerimi yumuyorum, düşünüyorum bir kez
daha.
Hani Yves Bonnefoy’un dizeleri
var ya insanın yüreğine mıh gibi saplanır...
Öyle bir havadayım...