Günlerden cuma... Hava sabah soğuk ama güneşliydi, öğle
saatlerinde bembeyaz bulutlar, göğüm mavinin derinliğiyle
buluştu...
Gazetede odamdayım...
Franz Kafka’nın Şato ve Dava’sını (Can Yayınları) okumanın tam
zamanıdır.
Uğur Dündar’ın deyişiyle Kafka, Nazi zulmünü haber veren bir
yazardır.
Yozlaşma, çürüme, umutsuzluk, acı, hüzün...
Bir toplumda korku egemen olursa, insanlar konuşamaz, yazı yazamaz,
düşünemez.
Özellikle Kafka’nın “Dava”sında bu yozlaşma ve umutsuzluğun nasıl
insanları kuşatma altına aldığına tanık oluruz.
Deneyimli gazeteci ve televizyoncu Uğur Dündar “Korku çağı”
başlıklı (5 Kasım 2016) yazısında şöyle diyor:
“... ... ... Yazımı sonlandırırken bir sözünü anımsıyorum:
‘Bir kitap, içimizdeki donmuş denize inen bir balta gibi
olmalı’
Kafka’yı okurken arkadaşım Prof. Dr. Haluk Şahin’in ‘Can Çekişen
Bir Meslek Üzerine Notlar’ (Say Yayınları) okumanızı öneririm...
”
Yıllar çabuk geçiyor...
Hasan Cemal’in yazısını okurken anılar denizine dalıyorum.
Yaşadıklarım ve yaşayacaklarım...
80 darbesi ve sonrası... Bir gece yarısı gözaltına alınışım...
Çocuklarım... Nezihe, Betül, Kemal... Annem ve teyzem...
Nadir Nadi’nin bize gönderdiği mektup...
Hasan, bunları anlatmış yazısında.
“Ortalık bir anda dalgalandı.
Herkes kadehini bağıra çağıra başyazarımız için kaldırdı.
Cumhuriyet’e kavuşmakla sanki yeniden doğmuştuk.
Bu yazıyı Cumhuriyet için, başta 12 Eylül’ün o karanlık günlerini
birlikte yaşadığımız Hikmet Çetinkaya olmak üzere hapisteki
gazeteciler için yazdım.
Hiç tasalanmayın.”
***
Biz diktatörler gördük, diktatör bozuntuları...
Bildiğimiz yolda yürüdük. Korkmadık, yılmadık.
Tek silahımız vardı, o da kalemimiz!
Farklı siyasal ideolojilerden gelen meslektaşlarımıza Silivri’de
yatan arkadaşlarım adına teşekkür ediyorum...
Hani yurtdışına “çuvalla para götürdüğü” öne sürülen Akın Atalay
vardı, İcra Kurulu Başkanı ve Vakıf Yönetim Kurulu Başkanı...
Almanya’dan döndü...