Kin ve nefret söylemleriyle, “ben yaparım, ben
yıkarım” demekle, oğulları fedaetmekle,
barışı, sevgiyi, kardeşliği bu topraklarda yaşama geçirebilir
miyiz?
Akan kan ve kan gölünden beslenmek...
İnsanlara tepeden
bakmak, ayrımcılık
yapmak, yoksulluk...
Hepsini ama hepsini yan yana koyduğunuzda ortaya çıkan gerçekle
yüzleşmenin zamanıdır.
Eğer bu gerçekleri görmezden gelip kurulan tuzaklara
düşersek, terör durmaz
giderek ivme kazanır...
Hayat, olanaksız olanı gerçekleştirmek, kan üzerinden siyaset
yapanlara “yeter artık”diyerek, baskıya, şiddete, buyurganlığa
karşı tavır almaktır.
Hayatın özünü
kavramazsanız, kibirden vazgeçmez,
baskıyı sürdürürseniz, gözünüzü açıp kapayana kadar
çok şeyinizi yitirirsiniz.
Gözleriniz görmez, kulaklarınız duymaz!
Bugün Ortadoğu’da halkların
birbirini boğazlaması
kimin işine yarıyor?
Uluslararası tekellerin, şirketlerin, silah
tüccarlarının!
Bir kez daha yinelemekte yarar var...
Düşmanlığın nedenlerini, baş belası
terörü, kör güdülere, önyargılara benliğimizi
kaptırmadan düşünüp
tartışmalıyız...
Terörü lanetlerken, karşı çıkarken bunun nedenlerini derinliğine
konuşmalıyız.
İnsan bunu yaparsa, düşmanlık duygusunun kölesi olmaz; sermaye-emek
çelişkisini görür...
O zaman der ki:
“Zenginlerin çocukları keyif yaparken hep yoksul
evlerin çocukları mı ölecek!”
***
Hayatın soluk alışverişi, insanca
yaşama
özlemi, barış, kardeşlik kavramı...
Yaşadığımız coğrafyada binlerce
yıllık tarih
ve uygarlığın izleri,
kalıntıları var.
Anadolu halkı ne Türkçülüğün ne de Kürtçülüğün ardından
koşacaktır...
Türk, Kürt,
Laz, Çerkez, Boşnak,
Ermeni, Süryani, Rum,
Levanten...
Dini, dili, ırkı, mezhebi, inancı, rengi ne olursa
olsun insanca
ve özgürce
butopraklarda
yaşayacaktır.