Elleriydi karanlık yağıştan yağışa sürüklenen...
Yüreğinde çoğalttığı sevdası, sokak ortasında, yerde, buz gibi soğukta ince bir sızıya dönüşmüş...
Kardeş kanıdır fışkıran, feryat eden ayetlerin suskunluğunda...
O kar taneleri bir çığlık olsa da Rakel Dink’in dudaklarında...
“Yaşı kaç olursa olsun; 17 veya 27, katil kim olursa olsun, bir zamanlar bebek olduklarını biliyorum. Bir bebekten katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılmaz kardeşlerim” diyen bir kadının o çığlığı, yurt ve insan sevgisidir acılarına karşın...
***
Bir yürüyüş, özlem yüklü anılarla.
Acı, gözyaşı!
Hrant Dink, Rakel’den, çocuklarından ayrıldı ama yurdundan ayrılmadı...
Geleceğe dair umutlarını hiç yitirmedi.
Düşlerin ve sınırların olmadığı ölümle cansız elleri uyudu.
Bennis’in dizelerinde, yüz saçlar içinde gezinirken, gözkapakları yarılır gibi oldu.
Hep sevdası oldu bu topraklar...
Hayatın ağacı oldu bir gülümseme...
Sevgi onu hep büyük yaptı...
Yurtseverlikse yurtseverlik!
Şairin dizeleri gibiydi hayat, yıldızlar tekil olarak süzülürken sığınağına...
Sevgi büyük yaptı Hrant’ı.
O duygular, dalgalar, rüzgâr dirilişin fotoğrafını tekrarlar.
Kıyılar ilk olur gezginliğe.
Övülen beyaza dağılır...
***
Anıları ölümle geldi, övülen beyazlarla kanatlandı.
Rakel’in o konuşması yürekleri dağladı.
Bennis’in dizelerinde hayatın soluğu içinde yitip gitti...
“Ve ben gözlerimi yakan bu havadan ağladım
Sen de benim gibi ayrılıktan...”
Karısından, çocuklarından, dostlarından, arkadaşlarından, sevdiklerinden ayırdılar ama çok sevdiği, yurt bellediği topraklardan ayıramadılar Hrant Dink’i.
On yıl sonra kar taneleri gibiydi hüznü ve acısı Rakel Dink’in.
Acısını yüreğinde yaşıyordu o.
Dediği şuydu:
“Evet, biz Ermenilerin bu topraklarda gözümüz var. Alıp gitmek için değil, bu toprakların gelip dibine gömülmek için.”
***