Hikmet Çetinkaya Cumhuriyet Gazetesi

Keriman Halis...

Tarihe not düşmek için - 33 Kurban Bayramı’nın dün ikinci günüydü... Bayram baharı değil, sanki yazı getirmişti... Şeriatçı vakıflar sabah sabah kurban derisi toplamaya...

17 Mart 2018 | 128 okunma

Tarihe not düşmek için - 33

Kurban Bayramı’nın dün ikinci günüydü... Bayram baharı değil, sanki yazı getirmişti... Şeriatçı vakıflar sabah sabah kurban derisi toplamaya başlamışlardı...
Bu yıl yaklaşık 10 trilyonluk kurban derisi, zekât ve fitre toplanacaktı. O nedenle vakıflar ne zamandır tetikteydi ve sessiz sedasız 10 trilyonluk kurban pastası”ndan kendilerine düşecek payı almak için yollara koyulmuştu...

Gün onların günüydü. ANAYOL iktidarı şeriatçılara el altından haber salmıştı:
Gürültü çıkarmayın, derileri toplayın...
Kurban Bayramı’na bir hafta kala şeriatçı vakıflar bu yıl ilk kez değişik bir yöntem izlemişti. Kimi şeriatçı vakıflar şehit ailelerine yardım yapmışlar, bu arada “Mehmetçik Vakfı”na da para bağışında bulunmuşlardı...
Şeriatçı vakıfların bu yardım ve bağışları 10 milyarı bile bulmuyordu. Ama kurban derisinden kendilerine düşecek pay ise bir hayli yüklüydü. Bu şeriatçı vakıfların en “babası” olanı başında “tarikat baronu” bulunanıydı. İşin ilginç yanı, vakfın genel müdürlüğünü yapan kişinin de emekli albay oluşuydu.
Acaba “tarikat baronu”nun başında bulunduğu, emekli albayın genel müdürlüğünü yaptığı şeriatçı vakıf, 1995 yılında ne kadar kurban derisi toplamıştı?
Hemen açıklayalım: 2 trilyonun üzerinde...
Askeri liselere sahte sağlık raporuyla öğrenci sokan vakfın, son yıllarda “dokunulmazlığı” olduğu bir gerçekti. Okulları çoğalmış, yurtları, dershaneleri, hastaneleri Türkiye’nin sınırlarını aşmıştı. Şirketleri Ege’den başlayarak İstanbul, Ankara gibi kentlere yayılmıştı. Gaziantep’ten Van’a, Bursa’dan Edirne’ye dek fabrikaları, inşaat, tekstil, gıda sektöründeki yatırımlarıyla “Anadolu”yu kuşatmıştı.
İşler tıkır tıkır yürüyordu...
Okulların, yurtların, dershanelerin girişinde Atatürk büstleri vardı. Her yurdun, her dershanenin, her okulun her salonunda Atatürk büstleri, köşeleri bulunuyordu. Yani oyun kuralına göre oynanıyor. Ancak Atatürk büstlerine sabah akşam tükürülüyordu...
Son yıllarda vakıfların genel müdürlüğüne atanan kişilerin “emekli asker” olmaları, gerçekten hayli düşündürücüydü. Askerlerle arasını bir türlü düzeltemeyen “tarikat baronu” emekli yargıç ve savcıları vakıflara yerleştirdikten sonra şimdilerde emekli askerleri vakıflarına genel müdür yapıyordu.

***

Tarikat baronu, “medya”yla da arayı düzeltmişti. Artık kimse onun aleyhine haber yapmıyor, yazı yazmıyordu. Tarikat baronu, en kızdığı, mahkemeye verdiği kimi gazetecilere bile bayram kartı gönderiyor, onlara ‘aydın’ diye sesleniyordu.
Eh, hilenin böylesi görülmemişti doğrusu...
Tüm bunlar olup biterken şeriatçılar, bir “iç hesaplaşma”nın içine girmişlerdi. Milli Gazete tarikat şeyhi”ne “din baronu” olarak yükleniyor, Işıkçılar’ın yayın organı Tür
kiye gazetesi “Patriğe gizli ziyaret” başlığını atıp “İlk hedef Ruhban Okulu’nu açmak
diyordu. Fener Rum Patriği Bartholomeos’un fotoğrafının altında ise “Kin kustu” yazıyordu.
Oysa bir süre önce kamuoyunun Fethullah Hoca olarak tanıdığı Fethullah Gülen, Fener Rum Patriği’yle buluşmamış mıydı? Bu buluşma sırasında hoşgörü adı altında Heybeliada Ruhban Okulu ve Batı Trakya’da kurulması düşünülen Türk okulu konuşulmamış mıydı?
Acaba Fethullah Hoca’yla Fener Rum Patriği daha neler konuşmuştu, hangi konuları gündeme getirmişlerdi?
Türkiye, Zaman, TGRT, Samanyolu TV arasında kıyasıya bir “rekabet” vardı. Enver Ören ile Fethullah Hoca “siyaset, ticaret, cemaat” üçgeninde “sermayenin dili, kulağı” olma yolunda birbirleriyle yarışıyorlardı...
Fethullah Hoca Fener Rum Patriği’yle görüşürken sesini çıkarmayanlar, Avrupa Parlamentosu Hıristiyan Demokrat Grubu üyeleri Bartholomeos’u ziyaret edince neden ‘Kin kustu’ diyorlardı?

***

Müslüman kişi insanları aldatır mı?
Murat Bardakçı Hürriyet’te yazdı. Yazısının başlığı şuydu: “Keriman Halis’i televizyonda aldattılar...” Murat Bardakçı bu aldatılma öyküsünü anlatırken şöyle diyordu:
Dünya güzellik tacını giymiş tek Türk kızıydı Keriman Halis... 1932’de dünya güzeli seçilmiş, Türkiye’yi bütün cihana duyurmuştu... Bu yazı ‘milliyetçi ve mukaddesatçı’ olmakla övünen TV kanalının, şimdi 80’lerinin baharını süren Keriman Halis’e yaptıklarının öyküsüdür...
Milliyetçi ve mukaddesatçı televizyon kanalı, Fethullah Hoca’yı sık sık gördüğümüz Samanyolu’dur. Program bir aldatmaca üzerine kurulmuştur. Aynı televizyon kanalı, Hasan Tahsin için de düzmece bir program hazırlamıştı.
Spa’da 64 yıl önce güzellik yarışmasının jüri başkanı şöyle demiş:
Bir Türk kadınını sahnede çıplak mayoyla teşhir edeceğiz. Bu bizim için en büyük başarıdır.”
Yani güzellik yarışmaları, Hıristiyan dünyasının tertiplediği bir oyunun parçasıymış. Murat Bardakçı yazısını şöyle noktalıyor:
Onlara göre başta Keriman Halis olmak üzere yarışmalara katılan herkes alet olmuştu bu oyuna... Sonra, iş dönüp dolaşıp Atatürk Türkiyesi’ne getirildi. Keriman Halis’in habersiz çekilmiş konuşmaları kesilip işlerine gelecek şekilde monte edilip verildi ve memleketin ismini cihan âleme duyurmuş kim varsa, bir bir karalandı...
Bu TV kanalının piri ‘Hoca Efendi’, müritlerini ‘İslami terbiye ve edep’ vadilerinde irşad ederken, ‘edep’ adı altında, 80’ini geride bırakmış hanımları aldatıp onlara ekrandan hakaretler yağdırma dersi vermiş olacak...
Evet, öykü böyle...
Demek ki ‘hilenin’, yani ‘takıyye’nin sınırı yok...

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Aşklar ve sevinçler... 09 Eylül 2018 | 2.502 Okunma Hoşça kal hüzün... 06 Eylül 2018 | 553 Okunma Bir garip yolcu... 04 Eylül 2018 | 2.356 Okunma Sevda düşleri... 02 Eylül 2018 | 2.437 Okunma Uçarı kaçarı... 01 Eylül 2018 | 115 Okunma