Sevmek, sevilmek, yaşamı güzelleştirmek, düşlerimizi sevda
üzerine kurmak.
Değişen bir şey vardı dünyada...
Ancak değişeni bana
yansıdığında öğrenmiştim.
Çoğu zaman böyle olmaz mı?
Yalnız ölümlerde, doğumlarda değil, bütün doğal
olaylarda gerçeğin insana
yansımasıyla gerçek arasındaki zamanlama
değişiktir.
Mapushanelerde yatarken ne zaman salıverileceğini nereden
bileceksin.
Belki o sıra bir tohum
çatlamıştır, toprak kanıyordur, yüreklere bir acı
düşmüştür; karından, sevgilinden uzaktasındır.
Belki iktidar koltuğundan
düşmüşündür...
Yakınlarının giderek senden uzaklaştığının farkında
değilsindir.
Sabah uyandığında sulu kar yağıyordur, hava buz gibi
soğuktur...
Doludizgin yaşadığın günler çekip
gitmiştir...
Hücredesindir...
Anılarınla baş başasındır...
İçinde bir hüzün yumağı vardır...
Akın, Murat, Kadri, Güray,Hakan, Turhan, Musa, Önder,
Bülent, Mustafa Kemal, Ahmet...
Onlar çoktan uyanmışlar, gazetelerini okumuşlar, televizyonlarını
açmışlardır...
Yaşam sevinçleriyle 109 gündür
içerideler...
Ahmet ise 48 gündür...
***
Ortada henüz iddianame falan yok.
Onlar içeride, Orhan Erinç, Aydın
Engin ve ben dışarıda hep
birlikte iddianamenin
hazırlanmasını, bir an önce mahkemeye çıkmayı
bekliyoruz.
Yazımı yazarken gri gökyüzünde bulutlar çözülüyor, güneş yüzünü
gösteriyor.
Kanun hükmünde kararnameyle üniversitelerden ihraç edilen çok
sayıda akademisyen için ülkenin dört bir
yanında protesto eylemleri
yapıldı, yapılıyor.
Öğrenciler “Hocama dokunma” pankartları
açıyor...
Canım ülkemde edebiyatı, tiyatroyu, baleyi, operayı ve sanatın tüm
dallarını sevmek sanki suç...