Bir zaman tünelinden geçerken, yaşananlar
ve yaşayacaklarımız geliyor akla...
Gaddarlaşmış, gözünü kan
bürümüş yaratıklar; Soma’da
yumruklanan işçiler!
İnsanımız niçin düşman oldu birbiriyle?
Yaşadığımız coğrafya, binlerce yıllık
tarih ve
kültür, uygarlıklar...
Hepsini ama hepsini barajlar yapıp suların altına
gömdük...
Hukuk devletine, bağımsız yargıya rahmet
okuduk.
Medyada uçuşan sözcükler, deyişler, yağlama, yıkama,
yalakalık...
Kadına şiddet!
Bir doktoru öldüren katilin şu
sözleri:
“Canım istedi öldürdüm... Benim bazı zevklerim
vardır...”
Terör vahşetini, faili meçhul cinayetleri,
asit kuyularına atılan genç
bedenleri,Roboski katliamını,
Diyarbakır çarşısında eşinin yanında öldürülen astsubayı,
Hakkâri’de katledilen polisi...
Bir akşam vakti elinde ekmekle evine
giden polis, çarşıda karısıyla birlikte
alışveriş yapan astsubay, devletin
kaçakçılıkla geçindiklerini bildiği Roboski halkı...
***
Acılı analar, babalar, kardeşler, eşler...
12
yıl içinde 1500 işçinin
öldüğü bir ülkede emek sömürüsü giderek artıyor...
Nereden nereye geldik değil mi?
Basına baskı, gazetecileri
yıldırıp gerçekleri perdelemek!
Gazeteciyi mesleğini yapamaz hale getirmek, medya
patronlarını yıldırmak...
Cumhuriyet, bir birlikteliği sergileyerek, gazetecilerin üzerindeki
baskıyı kaldırmak için “Sorumlu benim”
dedi...