Ölümler, acılar, şehitlerimiz...
Bir katliam oluyor takipsizlik kararı
çıkarılıyor, bir cinayet işleniyor soruşturma izni
çıkmıyor.
Yüreğimizde sessiz akan bir
ırmak, gözlerimizde hüzün.
Yaşama ilişkin bir şeyler yazmak,
gülümsemek biraz olsun. Sevgiyle kucaklamak bu
coğrafyada yaşayan herkesi.
Birlik, beraberlik, kardeşlik.
Bunları düşünürken
bir fırtınaya tutulmuş küçük
bir teknede, denizin dalgalarıyla
boğuşuyoruz, karşılıklı
suçlamaları sürdürüyoruz.
Ölümlere alışmış bir toplumuz...
Acıları bal eyliyoruz...
Kısır bir döngü içinde yaşamaya çalışırken birbirimizi
suçluyoruz:
“Hain, düşman, terörist, ajan...”
Başkalarının canı yanarken onlar yas
tutarken “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın”diyoruz,
Yarbay Ali Tatar, onuru çiğnendiğinde intihar
ederken avaz avaz “darbeciydigeberdi” diyebiliyor, aradan
yedi yıl geçtikten sonra “Vay be kandırıldık, onurlu bir
askerdi” diye ağıt yakıyoruz.
Bir madende 301 işçi, bir köprüde 15 kişi, bir işyerinde 15 kişi,
bir sınırda 34 köylü, cephanelikte 15 insan öldüğünde ruhumuzda
neler yaşattığımızı anlamıyoruz.
Gazetelerin arşivlerine bakıyorum, 8-10 yıl öncesine
dönüyorum...
Düşlerim beni alıp götürüyor bir bilinmeyene
doğru.
Canım sıkkın...
Çaycuma’da köprü çökmüş 15 insan yağmur
sularına kapılıp can vermiş.
Bakanlık, belediye başkanı, yetkili kişiler hakkında soruşturma
izni vermemiş.
Ne de olsa hukuk devletinde yaşıyoruz!