Bir mavi akşamın ortasında kiralanmış bir sessizliğin
dakikalarının tadına varıyoruz...
Dışarıda inceden bir yağmur yağıyor...
Douglas Dunn’un “Ben sende yaşıyorum, sen bende
yaşıyorsun” dediği geceyi yakalamaya çalışıyoruz...
Bahçede yalnızca bırakıp gittiğin salıncak ya da
en sevdiğin kitabın, güneş saatinin yanı
başında...
Gece kâbuslarla çınlıyor...
Birbirine yapışık evlerde çocuklar ağlıyor, kendi
horlamasında çürüyüp giden bir adam eski
sevdalarla avunuyor...
Polisler sessiz adımlarla kapıları kontrol ediyor,
ayak sesleri insanlara dönüşüyor
sokak lambaları altında...
Lemnos Kralı Thoas’ın sesi midir yoksa karanlığın içinde
yükselen!..
Niçin gereğince tapınmamışlardır Lemnos Adası’nın kadınları Tanrıça
Aphrodite’e?
İşte cezalandırılmış kadınların öfkesidir o çığlık Kral Thoas’ın
sesi gibi gelen. Lemnos kadınları sevişmek istiyorlar kapı
aralığında bağırırken...
Bir mavi akşamın ortasında, yeryüzündeki son
piyano çalıyor. Bach’ın yapıtlarından
Mozart’a, Chopin’e,
Debussy’ye geçiliyor...
Duvardaki o antika saat, paşa dedenin yüzyıllık fotoğrafı, mavi
çiçekli çini vazo ve yeşil kadife koltuklar...
Biz tıpkı Erik Stinus gibi düşlerimizi çiziyoruz
duvarlara...
Hiç de acelemiz yok, gün ışığında tüm renkler hakkım olmalı,
bütünüyle yazılmalı şiir, her sözcüğüyle...