Mustafa
Kemal Atatürk’ün,
Serbest Fırka’ya bugünkü adıyla Liberal Parti’yi kurmasını
istediği Fethi Okyar’a
yolladığı mektup ünlüdür.
Amaç güvence vermektir…
Ama bir noktanın altı özenle ve özellikle çizilmesi
gerekir.
“Memnuniyetle tekrar görüyorum ki,
laiklik esasında beraberiz. Zaten benim
siyasi hayatta bir taraflı
olarak daima aradığım ve
arayacağım temel budur.
Laik
Cumhuriyet esası dahilinde, fırkanızın
her türlü siyasi faaliyetinin bir
engelle karşılaşmayacağına
güvenebilirsiniz efendim.” (Ahmet Taner
Kışlalı - 7 Mart
1999)
Burada akla gelen önemli soru şu:
“Büyük devrimci Mustafa Kemal acaba
niçin laikliğe böylesine,
tüm diğer ilkelerin üzerinde, özel bir
önem veriyordu?”
Çünkü laiklik, Türkiye
koşullarındaki bir ülke
için, çağdaşlaşmanın önkoşuluydu.
Laiklik olmadan bir ulus olunmazdı. Laiklik olmadan, devrimin itici
gücünü oluşturacak
olan “yeni insan” yaratılmazdı.
Paris Barış Konferansı sırasında Yunan
Başbakanı Venizelos’un verdiği
bilgilere göre, 1919
Anadolu’sunda durum şöyleydi:
2 bin 228 Rum okulu ve bu okullarda okuyan 188 bin 577
öğrenci.
Rum okullarının
yanında azınlıkların sayısız
okulu bulunuyordu.
Çünkü
medreseler dine dayalı eğitim
veriyordu.
Bu durumda her azınlığın kendi okulunun olması kaçınılmaz
oluyordu.
Onların yanı başında da yabancı devletlerin okulları
sıralanıyordu.
37 kentte Fransız okulu,
19
ilde 27 Amerikan
okulu… Sadece
İstanbul’da 83 İngiliz
okulu… 44 Rus, 24 İtalyan
okulu…
Elazığ’da
bile 83 yabancı
okul.
Öğretim Birliği Yasası çıktığında,
Anadolu’da “manzara-i
umumiye” işte
böyleydi.