Sevdalı bir bulut geçsin içinden, hayata öyle bak ne olur!
Önceki gün kar yağıyordu, bugün hava güneşli...
Ocak ayı da bitiyor bahara az kaldı...
Nisan sevdaların çoğaldığı aydır, mart hüzünlü bir bekleyiş. Bir
başkaldırıdır, sıkıntıdır, yüreğine saplanan bir ok.
Yum gözlerini, aydınlık günlere doğru yürü. Eksiksiz bir güzellik
büyüt avuçlarında. Eski günlerden kalan düşlerin ağırlaşmış
dünyasına bir bak istersen.
Denizi seyret biraz, sevgini renklerle çoğalt.
Bilir misin sessizliğin hiçbir yerinde gülümseme olmaz.
Zindanda bile olsan tek başına ya da iki kişi... Can Dündar gibi,
Erdem Gül gibi... Düşüncelerinden ötürü hapishanelere atılanlar
gibi...
Düşlerin ağırlaşmış dünyasında aşk ve şiiri anımsa, yasaklanmış
renklere kafa tut, yılma...
Deniz uzaktır sana, gök tutsak, toprak yasak. Can, ne güzel
anlatmış bunları yazısında.
O yazıyı oku okumadıysan, gözlerini yum sonra ve düşün.
Cizre’yi düşün, Silopi’yi, Sur’u, Nusaybin’i...
Birleştir hayatın renklerini hücrende!
Ölümlerde değil hayatla buluş.
Unutma kaybolan dalgalardaki suların çiçeğini, umudun kaçışını, bir
aşk ormanının yaradılışını, sevincin yok oluşunu...
Bu bir duygu yoğunluğudur geçer!
Haydi bir düş daha kur...
Göğe bak, hem maviyi yakalayacaksın hem şiiri, aşkı.
Çiçekler olsun allı yeşilli kâğıtlardan, yürek olsun mangal gibi,
direnç olsun yüreğinde sabah olduğunda.
Tüm zorbalara karşı koy...