O gece ağlıyordun derin ve sessiz bir
akşamın boşluğunda…
Bembeyaz masalarda
evrenin gökkuşağı
rengine korku
salıyordun.
Anneydin sen, babaydın,
kardeştin.
Alçak terör kol geziyordu benim ülkemde.
Akıttığı kana doymamıştı.
Bunca ölümler, yas
kalabalığı, acı ve hüzün sarmalı.
Trabzon Maçka’da PKK’li teröristlerin erzak
çaldığını ihbar eden, girdikleri evi güvenlik kuvvetlerine
gösterirken teröristlerin açtığı ateşle şehit olan 15
yaşındaki Eren Bülbül’ün
annesi Ayşe Bülbül’ün
çığlığı tüm yürekleri dağladı.
Ne diyordu gözü yaşlı
anne:
“Eren’in oraya
götürülmesi yüzde yüz değil binde bin
ihmaldir. Eren’in yayla evine
niçin götürüldüğünün
cevabını istiyorum. Çocuğumun
oraya götürülme nedenini
bana açıklasınlar. Hiç böyle bir
adalet olur
mu?”
Acılı annenin
çığlığını televizyon ekranından
duydunuz…
15 yaşındaki çocuk evinden
alınıp yayla evine götürülüyor.
Büyük
olasılıkla PKK pusu
kurmuş. Güvenlik güçleri ve 15 yaşındaki Eren pusuya düşürülüp
öldürülüyor.
Bu acıya can dayanmaz
elbet…
Bilmem yarı aydınlık
gecelerde umudumuzu boş yere tüketmekten
mi yorulduk yoksa bu yaşanan acılar mı yordu
bizi.
Bilinmeyen zamanın içinde bizlere vız
gelen uğultuları dinlemekten, karabatak kuşlarına, cehennem
güllerine bakmaktan mı
yorulduk?
***
Gözleri çok uzaklarda bir şeyler arıyordu.
Güneşin donuk sarı
ışıkları artık gölgeler çizmiyordu.
Acılı gözler buldum sokak aralarında. Sınır
boylarında Mehmetleri.
Bulutlar çekildi, gökyüzü maviye
dönüştü...
Yağmur, kadın ve
kuşlar…
Annelerin
gözyaşları.
Maviden yeni
doğmuş bir beyazlık
gülümsüyordu.
İçindeki yangın alevleri o anda birden
büyüdü.
Bahçedeki ıhlamur ağacı, eski ahşap evin vişne
rengine çalan boyası, çocukların çığlığı onu sanki sonsuzluğa
uğurluyordu.
Umutları vardı Eren Bülbül’ün, tutkuları,
sevinçleri. Önünde koskoca bir hayat. Alçak pusu
o 15’ine bastığında
onu hayat
dalından koparıp
aldı.
Anılar bir iğne batışıydı
dudaklarımızda.