Tarihe not düşmek için - 14
Milli Güvenlik Kurulu’nun ardından askerler
neleri konuşuyor:
Askerler, Necmettin
Erbakan’ın samimiyetsizliğini, Tansu
Çiller’in ise “konuyu zamana yaydığını”
anlatıyorlar...
Anlatılanlar salt bununla da
kalmıyor...
Askerler diyor ki:
“RP 28 Şubat’tan bugüne değin bir
adım bile atmadı. RP orduyu din düşmanı olarak
gösteriyor. DYP ise oyalama taktiği peşinde.
Hükümetin Güneydoğu projesi ise hayali. Güneydoğu’ya
asker gidiyor ama öğretmen, doktor, savcı
gitmiyor...”
Ankara’da fırtına öncesi bir
sessizlik egemen...
***
Tarikatçı vakıfların
kurduğu şirketler okul, dershane,
hastanelerden sonra finans kuruluşlarına da el atınca,
TOBB ve TÜ- SİAD
yöneticilerinde bir panik başladı:
“Neler oluyor?”
Olanlar çok önceden olmuştu...
1980’li yılların ortalarında
Başbakan Turgut Özal tarikatların önde gelen
adlarıyla bir toplantı yapmış ve şöyle demişti:
“Sizler de serbest pazar ekonomisinden
yararlanın. Bunun için de devlet bankalarından
kredi alıp yatırım yapın...”
O yıllar içine kapanık olan
tarikatçı vakıflar, birden
şirketleştiler. Bir yandan Kuran kursları, öte yandan tekstilden
taşımacılığa dek bir dizi iş olanağının kapılarını
açtılar...
Anadolu’nun çeşitli il ve ilçelerinde
“küçük tezgâhlarda” iş gören tarikatların üyeleri
“Faiz haramdır” ilkesini bir kenara bırakıp,
devlet bankalarından kredi kopardılar, çocuklarını İngiltere,
Almanya ve Amerika’ya gönderip okuttular. Eğitimli çocuklarını da
işin başına geçirdiler.
On - on beş yıl önce ANAP’ı
destekleyen Nakşibendiler, Fethullahçılar,
Işıkçılar, Kadiriler ve
Süleymancılar sanayinin çeşitli dallarında hızla
yükselmeye başladılar.
Gıdadan taşımacılığa, tekstilden inşaat
sektörüne dek her alanda hızla yayılan tarikatların denetimindeki
vakıf şirketleri, özellikle devlet bankalarından aldıkları
kredilerle birleştirince ülke ekonomisinde söz sahibi
oldular...
1993 yılı başında
“tarikatların
önlenemez yükselişi”ni yine bu köşede
anlatırken şöyle diyorduk:
“Tarikatların denetimindeki şirketler
ve kuruluşlar giderek palazlanıyorlar. Devlet
kesesinden beslenen bu vakıflar, Refah
Partisi’nin bir-iki yıl içinde iktidara geleceklerini
hesap edip onlara parasal yardım da yapıyorlar.
Önce özel okullar kurarak örgütlenen, dershane ve yurt
kurarak ‘şeriat yolu’nda yürüyen tarikat
vakıfları, laik demokratik Cumhuriyet için en büyük
tehlikeyi oluşturuyor...”
***
Üç-dört yıl önce yaşanmış bir olayı
anımsatmakta yarar görüyorum...
Ankara’da Cebeci
Ortaokulu’nda örgütlenen bir tarikat şeyhi;
çocukları, anne ve babalarından
koparıyordu...
Ne yapıyordu tarikat şeyhinin
adamları?
İşte bir öğretmenin anlattıkları:
“Tarikat mensupları okulumuzdaki
çocukları M.... dershanesine kayıt yaptırıyor. Bir
süre sonra o çocuklar iyi semtlerde kiralanan
tarikat evlerine götürülüyor. Tarikatın Cebeci,
Abidinpaşa, Kurtuluş ve Ayrancı’da evleri
bulunuyor. Evlere götürülen
13- 14
yaşındaki çocuklar, bir süre sonra
ailelerinden kopuyor...”
Sormuştuk öğretmene:
“Çocuklara aileleri neden engel
olamıyor?..”
Yanıt:
“Ortaokul ikinci sınıfta okuyan bir çocuk düşünün, ailesi
orta halli bir memur ya da esnaf. Çocuk, tarikat
evine gidince harçlık alıyor, yeni elbiseler giyiyor.
Günde iki saat Türkçe, matematik ve fen dersi görüyor.
Aynı zamanda tarikat eğitimi alıyor, şeriatı
öğreniyor. Ara sıra eve geldiğinde ailesiyle kavga
ediyor...”
Soru:
“Kavga neden çıkıyor?”
Yanıt:
“Artık o şeriatı bir yaşam biçimi
olarak seçmiştir. Bu nedenle ailesiyle ters düşmüştür.
Onun için ailesi ‘laiktir’ ve onun
düşmanıdır. Annenin başı açıksa ‘Sen fahişe misin’
diyebilmektedir.”