Askerlikte kişiye silah kullanmasını öğretirler. Bir hedefi
vurmanın genel yasaları vardır.
Acemi atıcı, mavzeri omuzlayıp nişan alıyor.
Nasıl alacak?
İlhan Selçuk, bunu yıllar önce şöyle
anlatıyor:
“Göz-gezin üst kenarı ortası - arpacığın tepesi... Ve hedefin
göbeğini şavullayıp, nefesini kesecek, tetiğe basacak.
Herkese öğretilir bu kural; ama kimi er iyi nişancı olur, kimi
boyuna karavana sallar.”
Niçin?
Çünku kuralları ezberlemek başka,
uygulamak başka iştir.
Soyutla somut arasına bin bir şey girer. Ne bileyim, kiminin gözü
keskindir, kimi uzağı iyi göremez!
Kimi soğukkanlıdır, kimi silahı eline alınca
titremeye başlar.
Kimi ayrıntılara girer, özen gösterir, kimi güneşli havada
arpacığın tepesinin parlayıp büyüyeceğini düşünür...
Dahası var...
Duran bir hedefe atmak başka olur... Yürüyen bir hedefe
başka...
Uçanı vurmak için ayrı bir yetenek gerek. Zaman
içinde yer değiştiren, koşan, sıçrayan,
çeşitli görüntüler alan hedefi vurmak, büyük ustalık ister.
Yaşamın her kesiminde benzeri olaylarla karşılaşırız. Okulda
çarpım cetvelini, matematiğin
kurallarını, geometrinin teoremlerini her çocuğa
öğretirler.
Sıra problemlere gelince ne olur?
Kimi öğrenci bildiklerini kullanarak problemleri şakır şakır çözer;
kimisi zorl...