Emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki kirli
çıkar hesapları içinde, yarım kalmış FETÖ’cü
darbenin kanlı yüzü, binlerce operasyon, yüz binleri
aşan tutuklamalara neden oldu...
Tüm bunlar olurken hain terör eylemleri, yüreğimizi dağlayan
şehitlerimiz, ölülerimiz, yaşam suyunun kanlı görüntüleri içimizi
acıtıyor.
PKK, FETÖ, IŞİD terör örgütlerinin ortak
saldırıları, mayınlı,
bombalı tuzaklar...
Böylesine bir sorunlar yumağında, yaşama dair avuntularımız, bu
ölümlere, acılara tanıklık eden insanlarımız.
Toplumsal bir çöküntünün televizyon
ekranlarına, gazetelerin birinci
sayfalarına yansıyan hüzünlerimiz.
Çoğu kez nerede başlayıp nerede biteceğini bilmediğimiz bir zaman
dilimindeki hayata bakışımız...
Yağmurlu, soğuk bir günün akşam saatlerinde olup bitenleri anlatmak
için düşüncelerimizin, duygularımızın kanlı bir
bilmeceye dönüşmesini gördükçe niçin bugünlere
geldiğimizi algılamaya çalışıyoruz...
***
Biz dün ne düşünüyorduk bugün ne düşünüyoruz!
Birinci Silivri sürecinde Ergenekon, Balyoz,
Poyrazköy davalarını
tartışıyor, Türkiye’de “askeri
vesayetin” ortadan kalktığını, demokrasi, temel hak ve
özgürlüklerin yaşam biçimi olacağını anlatıyorlardı.
O yıllar özel hayat üzerinden
siyasetçilere, özgürlükten yana
olanlara en
aşağılık saldırılar yapılıyordu
FETÖ’cüler tarafından...
Masum asker, sivil insanlar suçlanıyor, devletin duyarlı kurumları
üzerinden FETÖ’cüler bir baskı öğesi oluşturup devleti tepeden
tırnağa ele geçirmek istiyorlardı.
O yıllardan bugünlere geldik...
Her şey dün gibi.
Önümüzdeki fotoğrafa bakarken sorular
aklıma peş peşe geliyor...
Sivil bir anayasa değişikliği, halkın vekillerinin özgür iradeleri
ve oy çokluğuyla, tüm hukuk ve demokratik ilkelerin
işlerliğinde, demokratik kitle örgütlerinin,
dinamiklerinin katılımıyla
yapılması gerek
mez mi?
Bir sivil anayasa elbet Türkiye için yaşamsaldır... Böyle bir
süreçte Seçim ve Partiler Yasası niçin hayata geçirilmez?
***