İlkyaz sürgün veriyor gülüm...
Oysa senin bakışların
donuk...
Sessizliğin sesi oluyorsun sabahları, dalıp
dalıp gidiyorsun derin vadilerde.
Ve kendi kendine soruyorsun!
Sahi sen, vişneçürüğü sevdaları bilir misin?
Sahi sen, kırlangıçların öpüşlerine hiç tanık oldun mu? Sahi sen,
sulara, göçmen kuşlara bakarak bir gülü dalından
koparıp kokladın mı?
Bir kayısı dalında açan çiçek, bir ıhlamur
ağacının yalnızlığı, bir çocuğun gülüşü bir gün mutlaka
aydınlık sabahlara ulaştıracak
hepimizi...
Gökyüzünü kuşatan çanlar çalacak, kapılar
aralanacak, masmavi bir gökyüzü karşımıza
çıkacak.
Çiçekler solmayacak, mavi gök, siyaha meydan
okuyacak, umut Kafdağı’nın ardına saklanmayacak.
Lümpenler, ellerinde
bıçak, muşta, palayla kadınların, çocukların üzerine
saldırmayacak, hayat güzel olacak...
İçeride ve dışarıda hep umut ve direnç olacak
Akın Atalay’ın söylediği gibi.
“... Bizi buraya hâkim ve savcılar koymadı.
Yurtdışındaydım, geldim, teslim oldum.
Halkoylaması sonuçlarından umutluyuz. Oy
atma anı itibarıyla demokratikti.
Seçim süreci bütünüyle demokratik bir süreç
değildi.
Teslim olmamızı istiyorlar, bizim
üzerimizden basını suçlamak istiyorlar.”
Güray Öz ise şöyle
diyordu:
“Bulabildiğimiz kitapları okuyabiliyoruz.
Koşullar kötü. Yıllardır gazeteciyim. 12 Eylül dönemi koşullarında
bile böyle şartlarla karşılaşmadık.”