Gözlerimi kapadığımda akşamüstü yağmurları başlıyor, varlığımın yetişemeyeceği gelecek zamanlarda bir seferberlik karanlığı içimi kaplıyor...
Bir küçük kız çocuğu masallar anlatıyor, bir resim kendini arayanlara yardımcı oluyor...
Bir gerçek ki, tüm aynalara inat, bir heves ki şarkılarda olduğu gibi hüzünlü... Perdeyi biraz aralamanın saati geldi belki...
Sonra uzun süren bir sessizlik...
O anda titreyen bir yüreğin sesini duyuyorum, yaslı ırmakların içinden geçip bilinmeyen mevsimlere ulaşıyorum...
Sevinçsiz kelimeler nedir sizce?
Yıldızların suskunluğu neyin habercisidir bizce?
Işıklı bir göğü özlüyorum!..
Güneşli sabahları!..
Özgürlüğün kanadında, aşkla tanışan kadınları...
Ve ben sabah sabah Kartal Kavaklı Mahallesi’nde dolaşıyordum...
Çocuklar koşturuyordu sokaklarda...
Kendi aralarında konuşuyorlardı:
“Kim bu amca?”
Kadınlar kara çarşaflıydı!..
Kadınlar ürkekti!..
Kavaklı Mahallesi’nin Anafartalar Caddesi’nde bir ölüm sessizliği egemendi...
***
Kaçak düşleri kovalıyor gibiydim...
Ucu denize çıkan yollarda değil, bir başka ülkenin, ne bileyim Afganistan’ın Kâbil kentinin mahallesindeydim...
Onlar bana yabancı, ben onlara yabancıydım...