Suskunluğun çemberinde yaşayan insan, 7 Haziran seçimlerinden sonra daha da suskunlaştı...
Kör terör ülkeyi kuşatırken bir milliyetçilik öteki milliyetçiliği tetikledi.
Gece, lacivert atlası içinde, yorgun düşlerimizi alıp getirirken Gökova Körfezi’nin olağanüstü görüntüsü, kendi sessizliğine gömülmüştü.
Deniz kıyısındaydım tek başıma...
İnsan ilişkilerinin ruhsal dokusunu, hayatın içinde yer alan kimi acıları, sevinçleri, kaçışları düşünüyordum.
Bir alev topu yakıp kavuruyordu güzel ülkemi.
Kin, nefret tohumları ekiliyordu bu topraklara...
Gökova Körfezi’nin denize ve ormana bakan yüzü, Sabahattin Eyüboğlu’dan Azra Erhat’a; Cevat Şakir’den Bedri Rahmi’ye dek bir zincirin halkası gibi çoğalan “mavi yolculuk” ve onların yazılmış, yazılmamış şiiri, öyküsü...
Sabahattin Eyüboğlu’nun Türkçemize çevirdiği Ömer Hayyam’ın şu güzelim dizeleri:
“Ferman sende, ama güzel yaşamak bizde;
Senden ayığız bu sarhoş halimizde.
Sen insan kanı içersin, biz üzüm kanı;
İnsaf be sultanım, kötülük hangimizde?”
800 yıl önce İran’da yaşayan bir şairdi Ömer Hayyam...
Başımı göğe kaldırdım Hayyam’ın dizelerini okurken.
Günümüz dünyasında Müslümanlık adına insan kanı içenleri anımsadım...
***
Üzüm kanı yerine insan kanı içenler bugün Ortadoğu coğrafyasını yangın yerine dönüştürdü; tarihin, kültürün, uygarlığın boy verdiği topraklarda kan gölleri oluştu...
Son yaz kapımızı çalarken benim canım ülkemin kimi kentlerinde, kasabalarında çocuklar ölüyor, terör can alıyor, genç fidanlar kırılıyor.
Köktendinci terör, vahşet!
İntikam duygularının körüklendiği coğrafya çok sık söylediğim gibi yangın yeri...
Çürümüşlüğün orta yerinde, bağnazlıkla kuşatılmış çaresiz insanlar, din sarmalına tutsak olmuş insanlar, kan üzerinden siyaset yapıp iktidar olmak isteyenler...
Yakın tarihin sayfalarına baktığımızda o acıyı görüyoruz, şiddeti, ölümü...
Kan emicileri!
Bilimin dinden bağımsızlaşmadığı toplumlarda demokrasi ve özgürlük kavramlarının içi boştur...