Daha çetin günler gelmekte, umuda giden
yolda yürürken.
Bir zaman ki, geri çağırılmak üzere, ertelenmiş
gibi görünüyor şimdi ufukta...
Güneşin kucakladığı soğuk
dallar, hayatın atlası, geç gelmiş bir zamanın içine yerleşiyor
ansızın...
Ingeborg Bachmann’ın
dizelerinde bir akşamüstü yalnızlığı içinde sessizce beklerken,
düşlerimizin bile tutuklanacağı
günler bekliyor bizi.
Bir şiiri okumak ilkyaz sabahında. Tutkuların
kendi güzelliğine varmak, gülümsemek gün boyu...
Hâlâ duymaktayım soluğunu,
öfke değil sevgiyi, barışı
solumaktayım...
O dev hançer gibi sapladığım sözcüğü hiç
unutamıyorum.
Henüz korkuyorum seni alacalı günlerden ve
güneş zamanının altın çavlanlarından ayırmaktan, ayın o korkunç
çehresinde, gümüş rengi köpükler saçtığında yüreğim...
Ormanda ağaçları göremiyorum artık.
3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü
günü hüzünlü anılıyor. Türkiye Gazeteciler Sendikası “OHAL’le
yönetilen ülkemizde gazetecilik yok ediliyor” derken
DİSK Basın-İş Sendikası “150’ye yakın tutuklu gazeteci
derhal serbest bırakılsın” açıklaması
yapıyor...
Merhaba meslektaşlarım, gazeteci
arkadaşların...
Akın Atalay, Murat Sabuncu,
Kadri Gürsel, Güray Öz, Hakan Kara, Turhan
Günay, Musa Kart, Önder Çelik, Bülent
Utku, Mustafa Kemal Güngör, Ahmet
Şık, Emre İper...
Aylardır içeridesiniz...
Ayaktasınız...
Diksiniz...
Onurlusunuz...
İçeride bile olsanız temel hak ve özgürlükleri
savunuyorsunuz.
Ezilen güçsüzlerin sesisiniz.
***
Mario Luzi’yi sizin için
okuyorum bu sabah...
“Ne ölür, ne doğar
ufalırken gök gürültüsünün
homurtusu
gecenin yükseldiği şu an,
baharın
uykuyu bölen beklenmedik
muştusu...